Asmalımescit’te nasıl keyifle hem içer hem sohbet ederdik Refik meyhanesinde. Yok, bu kadar kolay değil, bu kadar basit değil bunu söylemek.
Herhangi bir meyhane, herhangi bir mekân değildi REFİK’in meyhanesi.
O, İstanbul’un son dönemlerinin, son 65 yılının bir okuluydu. https://www.istanbul.net.tr/
Mekânlar da aynen insanlar gibi, doğar, büyür, gün gelir ölür ama onlarla da beraber bir devir ölür.
Bir mazi yok olur, hatıralar kaybolur, değerler yitirilir,
bizler de onlarla beraber kahroluruz.
Refik’in meyhanesi 1954 yılında kurulmuştur.
Cumhuriyet devrinin bir meyhanesi idi ama ilk yıllarından itibaren bir köşe taşı olmuştu. İstanbul’un bu soyut kültür mirası hayatında.
Refik ve Yenileri
Refik’in dükkânından YAKUP çıkmıştı zaten akrabası idi, CAVİT çıkmıştı.
Yakup da çok ünlendi ama Yakup öldü.
Refik de 2011 yılında aramızdan ayrıldı.
Evlâtlığı, torunu işletiyordu mekânı ama her şey ters gitmeye başlamıştı.
İşletme de özensizleşmişti.
Ayrıca İstanbul’da hayat değişiyordu, zorluyorlardı, değiştiriyorlardı, boğuyorlardı bu kültürü ve bu hayatı.
İstanbul Araplaştırılıyor, ayrı bir kültür empoze ediliyor.
Hem merkezi hem de yerel yönetimce.
REFİK çok güzel bir SOHBET meyhanesiydi.
İnsanlar kaynaşır, sohbet eder, nezih, müziksiz bir mekandır.
Temiz, özenli ve lezzetli mezeleri vardı.
Öğlenleri ev yemeği çıkarırdı.
Akşam ise çok değil ama güzel 9-10 çeşit meze, ızgara et veya balık vardı.
Benzer içerikteki Humus Tarifi, Çilingir Sofrası Nedir? ve Meze Kültürümüz yazılarımızı da okumanızı öneririz.
Ben ilk defa Refik’te yediğim peynirli ve kıymalı ayrı ayrı ızgara muska böreğini unutamam.
O tarihe kadar ben muska böreğini hep kızartma bilirdim. Kendilerinin kardığı özel acılı hardalı fasulye pilâkilerini de anmadan geçemeyeceğim.
Refik Baba 14 yaşında Çamlıhemşin’den gelmiş İstanbul’a.
Bulaşıkçılık ile işe başlamış. Sonra komilik, yamaklık, garsonluk derken almış olduğu iş disiplini ile de kendini yetiştirmiş ve 1954 yılında kendi mekânını açmış.
İri cüssesi, yumuşak bir yüreği ve nezaketi vardı.
90 lı yaşlarına kadar hep işinin başında durdu, kendi masasında rakısını yudumlar ve devamlı etrafı kolaçan ederdi.
Bir de aşırı ATATÜRK hayranı idi.
Ben Refik Aslan’ı burada daha uzun anlatmayacağım.
Diğer Mekanlar
Ben dün kapanan mekânı ile beraber İstiklâlde, Beyoğlu’nda artık bir dönemin, bir kültürün sonuna gelindiğinin üzüntüsündeyim.
İmroz Meyhanesi de Kapandı
Her şeyden önce 6 yıl öncesine kadar Beyoğlu Nevizade Sokak’taki İmroz meyhanesine gittiğinizde,
1947’de komi olarak girdiği mekânın patronluğuna yükselen Gökçeadalı Yorgo Bey’i kasanın başında görürdünüz.
Sakin saatlerde gazetesini okur, meyhane dolunca giden meze tepsilerini kontrol eder, hesap pusulalarını yazar, arada masalara da uğrardı.
2015’te 95 yaşında vefat edince meyhanesi el değiştirdi.
Ayrıca meyhanelerin müşterisi de değişmişti:
Mesela sohbetle ağır ağır demlenenlerin yerini, vur patlasın, çal oynasın eğlenen gençler almıştı.
Onlar da “müdavim” değillerdi, bir meyhaneyi yaşatamazlardı.
Sonuç olarak salgınla birlikte kapalı geçen günler de üzerine binince,
80 yıllık meyhane kepenkleri indirdi…
Mavi kaplamalarına ve girişindeki avizelere bakılırsa pavyonumsu bir yer olacak,
Aslanım Karaoke Bar’la komşuluk edecek…
Bilmem, Bay Yorgo’nun durumu yukarılardan seyreden ruhu bu işlere ne diyecek?
Alıntı: Gusto Mehmet Yalçın
Benim bildiğim ve benim hatırımda kalan İstanbul İstiklâl caddesinde MARKİZ vardı. Şimdi yok.
Karşısında LEBON PASTAHANESİ vardı ama eski Lebon değil.
MARKİZ bütün entelektüellerin, edebiyatçıların, felsefecilerin uğrak mekânı bir pastane idi.
Karşısında Richmond oteli vardı şimdi yok.
İtalyan ve Fransız mutfağı olan bir meyhane DEGÜSTASYON vardı şimdi yok.
Sac böreği yapıyorlar o mekânda elinde oklava ile kadınlar,
oysa Orhan Veli’nin şiirlerine(1951) konu olmuş bir mekanıdır.
Balık pazarının yanında FISHER Alman Restauranı vardı. şimdi yok.
ATLANTİK BÜFE BIRAHANE ve LOKANTASI vardı. İstanbul’da ilk Frankfurter sosileri, ilk Rus salatasını orada tatmıştık, o da yok.
Çiçek Pasajı
ÇİÇEK PASAJI var ama benim bildiğim ile alâkası yok.
Nasıl olsun ki, ne o nezih, kültürlü, edebiyatçı müdavimleri var ne de 40 yıl orada akordeon çalmış MADAM ANAHİT var artık.
REJANS Rus Lokantası vardı Olivio çıkmazında şimdi sadece taklidi var.
Mekân aynı mekân ama işletmecisi değişti.
İNCİ PASTAHANESÎ artık yok oysa sırf profiterolünü yemek için Kadıköy’den İstiklâl’e gelinirdi.
İstiklâl’in girişinde solda 2. katta HACI BABA vardı. Şimdi onun yerinde Hatay Medeniyetler Sofrası var, tam bir kebapçı olarak işletiliyor.
Yine hemen İstiklâlin girişinde solda ufak bir ULUDAĞ KEBAPÇISI vardı, gizlice o da gitti.
Ağa Camii sokağında HACI SALİH yok, onun yerinde HACI ABDULLAH var.
Eskiden Beyoğlu’nun bir numarası idi Hacı Abdullah ama şimdi eski lezzet yok. Yanındaki AĞA RESTAURANT yok, yerinde Demirören İş Merkezi var.
Aynı yerdeki ALKAZAR sineması yok, VENÜS sineması yok, EMEK sineması yok.
VAKKO MAĞAZASI yok, Tarihi Mısır apt. altındaki BON MARCHÉ yok.
100 yıllık erkek şapka ve aksesuar mağazası SİLVYO yok.
Türkiye’ye ilk konfeksiyonu getiren MAYER yok, DORE yok.
Meşhur oyuncak mağazası JAPON MAĞAZASI YOK, BEYOĞLU SİNEMALARI yok. MULEN RUJ yok. Onun sembolü ışıklı, akşamları yanıp sönüp dönen KIRMIZI DEĞİRMEN PANOSU yok.
İstiklal’ deki Kitabevleri
En ünlü Avrupa revülerini getiren FOLIBERJER yok. SANDER KİTBEVI, belki mazisi 25 yıl kadar yeni sayılır ama ROBİNSON KİTAPEVİ ile ADA KİTAP EVİ de yok.
Sahaflar çarşısında ne eski sahaflar kaldı ne eskinin sahaf kitapları ne de eski okuyucu. İstiklâl’e tam 120 yıldır hizmet veren REBUL ECZAHANESİ de artık eski yerinde değil, o da yok.
İstiklâl caddesini yukarıdan aşağıya, vitrinlerine bakarak bile yürümek insanı “Alice Harikalar Diyarında” havasına sokardı.
Neyse ki Ali Muhittin Hacı Bekir şimdilik yine eski yerinde. Yine aynı limonatası, akide şekerleri ve lokumları ile duruyor.
Bir de Ağa Camii karşısındaki sokakta sağ kolda LÂDES LOKANTASI duruyor. Aynı atmosfer ve aynı menüsü ile.
Bir de İstiklâl Caddesi’nde zamanla yalnızlaşmış ve mahzunlaşmış HALEP PASAJI var.
Bu pasajda da halen 80 yılında FERHAN ŞENSOY’un kurduğu SES TİYATROSU direniyor zamana karşı.
Ve de pasajın içinde tam karşısında 46-52 numaralar için el işi özel ayakkabı yapan ADIM isimli bir mağaza var. Sahibi ÖNCEL KALKAN. Bu mağaza da 40 yıllık bir mağaza. Şimdilik İstiklâl’in direnenlerinden.
İstiklâl caddesinde iki de büfe vardı
Bol Fındıklı, kocaman, ambalajsız, markasız,bol yağlı, vitrinine yaslardı BEYOĞLU ÇİKOLATALARINI.
Nerede yapılır, nasıl yapılır meçhuldü.
Ama o kadar meşhur olmuştu ve o kadar imrendirici idi ki parlak jelatine sarılı bir parça çikolata alıp yiyerek yürümek bir moda olmuştu âdeta.
Şimdi o büfeler de yok. BEYOĞLU ÇİKOLATALARI şimdi lüks çikolata mağazalarında satılıyor ama o eski zevk olur mu ?
Şimdi MANDABATMAZ duruyor, orada alçak tabureler üzerine oturup kahve içilebiliyor.
Yine Beyoğlu’nun o ara sokaklarındaki Rum madamın işlettiği lâternalı.
Ufak kadehler ile rakı içilen, testi ile şarap getirilen, ortada büyük tahta masalar olan, tavanında fileler ile kışlık kavunlar sarkan Rum meyhanesi yok.
Bu lokantalar bu içkili mekânlar, bu mağazalar sadece birer mekân değil bir ruhtu. Istiklâl onlarla hayat buldu, onlarla yaşadı.
Çok kültürlülüktü o.
Gerçi 1955 6-7 Eylülünde çok büyük darbe yemişti o kültür lâkin yine olabildiğince toparlanmıştır.
Ama bu sefer son yıllarda o ruh biraz biraz, yavaş yavaş, birer birer çekildi ve
İSTİKLÂL CADDESİ ÖLDÜ
Şu anda da çok mağaza var ama o caddenin ruhuna hiç de uygun olmayan. Uluslararası firmaların HAMBURGER dükkânları, kebapçılar, dönerciler var.
Caddede eski İstanbul Beyefendileri, şık İstanbul hanımefendileri dolaşmıyor.
Kel başlarına saç ektirmiş, kafaları sarılı, entarili Araplar dolaşıyor.
Sadece insanlar değil, cadde üzerinize geliyor.
Dükkânlar, mağazalar üzerinize geliyor yürürken.
RUHU olmayan, bir ceset, bir ölü artık Istiklâl.
Oysa İstiklâl caddesi TAKSİM MEYDANI için de bir ATARDAMAR idi.
İşte dün de REFİK’in Meyhanesi kapandı.
Bir devir daha sona erdi.
REFİK ASLAN 2011 yılında vefat etmişti, dün de mekânı son nefesini verdi.
Başımız Sağ Olsun.