Arabesk Türk müziğinde bir çığır açmıştır.
‘’Şaka Yaptım’’ şarkısının sosyolojik değerlendirmesi, Arabesk ve 1980’lerin Toleransı hakkındadır yazımız.
Söz ve müziği Burhan Bayar’a ait olan “Şaka Yaptım” şarkısında erkek,
sevgilisine ayrılmak istediğini şarkının sözcükleri ve nağmeleri aracılığı ile bildirmektedir.
Ancak kadın üzüntü içerisinde ve sabırla ona ayrılmak istemediğini anlatmaktadır.
Ayrıca sürüp giden şarkının içerisinde defalarca ayrılma isteği ifade edilirken,
Kadının gösterdiği sabır, anlayış ve gerçek sevgiyi hissedebilmektesinizdir.
Her şeyden önce bu sabır ve sevgi sözcükleri 1980’lerin anlayış ve toleransını anlamanız için
zihin çekmecelerinizi zenginleştirmektedir.
Sonunda erkek hatasından dönecek ve sevgilisinden gördüğü anlayışa daha çok direnmeyerek
“Şaka Yaptım” sevgilim nağmeleriyle özür dileyecektir.
Günümüze dönerek bugün sosyolojisi ile değişimi ve kültürel anlayışı irdelersek,
söz konusu anlayış ve sabrın gösterilebileceğini düşünememekteyim.
Özellikle “Z” kuşağının temsil edildiği 15-29 yaş grubunda “Şaka Yaptım”, şarkısının özüne dönüp ayrılmak istediğini belirten sevgiliye büyük olasılıkla şu cevap verilecektir.
“Sen hangi kafadasın bugün”.
Ardından sosyal medyadan engelleyecek, eski fotoğrafları silecek sonrasındayeni bir sevgiliye yelken açacaktır.
1980’ler ve o dönemin sosyolojik değerlendirmesini yaparken hem tolerans hem baskı hem de basın üzerindeki sansürü de düşünmek gerekmektedir.
Şaka Yaptım şarkısındaki tolerans bazı semtlere ve merkezden uzak mahallelere inildikçe üçüncü sayfa haberleri kimliğine bürünebilmektedir.
Her şeyden önce basın üzerindeki sansür nedeniyle gazeteler gerçeği yansıtan bu haberleri toplumsal bir hezeyana sebep olmamak için
üzerinde durmadan geçer ve risksiz bölgelere, özel hayat haberleri ve kurgusal haberlere yönelirlerdi.
Devletin içerisinde olduğu haberleri dikkate almaksızın tehlikesiz bir gazetecilik anlayışı benimsenmiş kıyıdan açılmadan yapılan haberler,
konfor alanlarını genişletmiş, baskıyı ve sansürü kabullenen bu kaçamak bakış 1980’lerde basın üzerindeki baskıyı arttırmış ama çok büyük sermaye artışına da sebep olmuştur.
Ayrıca tehlikeli haberlerden çok, kupon ile ansiklopedi ve kitap dağıtımları da bu dönemlerde yoğunlaşmıştı.
Ancak 1980’lerde kültürel iklim değişirken toplumun değerlendirmesi de değişmeye başlamıştır.
Arabeskin Öncüleri ve Müziğimiz
Ama 1970’lerde başlayan Arabesk 1980’lerde vitrine çıkmıştır.
Karaköy’de müzik marketler artık bu yeni tarzı, Arapça, türkü, taverna müziğinin birleştirilmesi ile oluşturulan
ne kente mal edilebilen ne de kırsalı özgünleştiren “arabesk” adı ile prematüre doğan ama zorda olsa içselleştirilen
yeni tarzı daha cesur bir biçimde sunmaya ve melodilerini davetkar bir şekilde ortaya dökmeye başladılar.
Her şeyden önce köyden kente göçün yoğunlaşmaya başladığı 1980’lerin ikinci yarışında altın çağını yaşayan “arabesk” filmlere ve müzik hollere bomba gibi giriş yapmıştır.
Ancak kentli nüfus yıllarca taşradan göç eden nüfusu reddettiği için arabeski gizli gizli dinlemiştir.
Ama yeri geldiğinde reddetmiştir.
O yıllardan aklımda kalan bazı tablolar vardır.
Yeni çıkan bir arabesk kasetini gizli gizli dinleyen, kendini daha kentli ve aristokrat kabul eden arkadaşlarımla yüzleşmemde, kızaran yüzlerinin arkasına sığıştırdıkları savunmalardı.
Çok kez Ferdi Tayfur filmlerinden çıkan ağlamaktan gözleri kızarmış, şişmiş kentli(!) arkadaşlarımla karşılaştığımı hatırlamaktayım..
O yıllarda gerek Üniversite hayatım gerekse aile şirketimizin işleri sebebi ile İzmir ve İstanbul’da bulunabiliyordum.
İstanbul’da en çok sevdiğim bölgeler olan Karaköy ya da Aksaray altgeçitlerinde bulunmak,
müzik aletleri satan vitrinlere bakmaktan mutluluk duyardım.
Zaman zaman mağazalarımız için alışveriş ederdim.
Müzik marketlerin önünde öyle çok insan olurdu ki şaşırırdım.
Ama bu insanların çoğu, alıcı gözü ile bakmaz vitrinlere yabancısı oldukları, satın alamadıkları nesneleri seyrederlerdi.
Vitrinde seyredecekleri fazla bir şey de yoktur oysa.
Yabancı yabancı durmakta ve yüksek volümde çalan arabesk parçaları dinlemektedirler.
Yabancı o dönemlerde köyden kente gelen ve gidemeyen göç ile umuda koşan hayal kırıklığı yaşayan kişileri ifade etmiştir.
Simmel yabancıyı bugün gelip yarın kalan kişi olarak tanımlamıştı.
Arabesk işte bugün gelip yarın gidemeyenlerin müziği oldu.
Şehirdeki yabancıya köyünü, müziğini, yavuklusunu, ebeveynini hatırlattı.
Arabesk ve Müziğimizdeki Yeri
Ne köylü ne şehirli olanın müziği olarak hayatımıza yerleşti.
Öyle sarıp sarmaladı ki insanları devrimcinin, hapse girip çıkanın,
çıktığında bıraktığı olanakları bulamayanın, taksicinin, uzun yol sürücülerinin müziği ve yoldaşı olmuştur.
Ama simgeleşti.
Arapça ya da Türkçe, kadercilik, saz veya synthsizer bir görüntü olarak içerilmiştir.
Toplum köyden kente göçen ne şehirli ne de köylü olan kişileri reddetmek için arabesk dinlemediğini savundu.
Arabeskçiler ise “Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses” ‘ciler olarak ayrıldılar.
Gecekondu kalabalıkları Orhan Gencebay’a Kral,
Ferdi Tayfur’a Abi derken,
Müslüm Gürses’te Baba lakabını almıştır.
1980’lerde arabesk ile başlayan bu çatışma ışığında insanların yaşama biçimleri ilk kez sınıflandırıldı,
bir başlık altında toplandı;
” yalnız yaşayan kadınlar”,
“çocuksuz çiftler”,”eşcinseller”,
”arabesk seven aydınlar” gibi tiplemeler oluştu.
Toplum içinde adlandırmalar çatışmanın hissedilmesine sebep olmuştur.
Her şeyden önce Toplumsal Çatışmanın İşlevleriçalışmasında Coser çatışmanın farklı işlevlerinden söz etmekle birlikte en çok grup birliğinin ve kimliğinin oluşması, korunmasıve sürdürülmesi üzerindeki rolü üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Arabesk toplum içerisinde değişmekte olan kültürel iklim için önemli bir direnç yaratmıştır.
1980’lerde ortaya çıkan puslu havanın dağılmasına katkıda bulunmuştur.
İçsel çatışmalarda kişilerin ruhuna iyi gelmiştir.
Bazı nağmelerde acıyı, hasreti bazı nağmelerde ise mutluluğu çağırmıştır.
Sisin pusun arasından bakmamızı, nefes almamızı sağlamıştır.
Köyü kente alıştırmış, başta reddetse de sonunda barıştırmıştır.
Bugün pop müzik kadar rahat dinlenmesi ise 1980’lerde vermiş olduğu mücadelenin sonucudur.
Toplum olarak ilk günden bu yana statü endişesi yaşamadan kabullenseydik, dünya müzik piyasalarında “Rap” kadar bilinir miydi, Arabesk?
Kaynakça
Nurdan Gürbilek-Vitrinde Yaşamak-Metis
Zygmunt Bauman- Akışkan Hayat-Ayrıntı https://tr.wikipedia.org
Ayrıca http://www.hulkim.com sayfasını da takip etmenizi öneririm.
Gezerek fotoğraf çekmeyi seviyorsanız da Butik Diyarbakır Turu Stüdyo Çalışması yazılarımızı da okumanızı öneririm.