Yaşlılık algıları hepimizin üzerinde düşünmesi gereken bir konu olarak önümüze çıkmaktadır.
Sakın ki henüz benim için bunu düşünmek için erken demeyin.
Ancak zaman çabuk geçmektedir.
Unutma ki bir gün sende bu döneme erişeceksin. Ama hazırlanmadan aramıza gelme…
Yaşlılık Algıları ve Türk Toplumu
Türk toplumu devlet düzeni, yasalar, eğitim ve ordu gibi konularda çağdaş Batı uygarlığının anlayış ve değerlerini temel aldığı halde çocuk terbiyesi, aile içi ilişkiler, komşuluk ve ahlak anlayışı gibi toplumsal konularda din merkezli geleneksel kültürü yaşatmaktadır (Cüceloğlu, 2015).
Dolayısıyla geleneksel kültürün anlayış ve değerleriyle çağdaş uygarlığın anlayış ve
değerleri arasındaki çelişki ve çatışma nedeniyle Türk toplumunun ve Türkiye’ye özgü yaşlılığın
Batı kültürü kavramlarıyla değerlendirilmesi uygun değildir.
Bu noktada yabancı kaynakların aktarıcılığından öteye geçme, toplumsal ve kültürel
dinamiklerimiz çerçevesinde yaşlanmakta olan bireylerimizi ve yaşlılık süreçlerini
özgün bir biçimde ele alacak kuram geliştirme çabalarına ihtiyaç vardır.
Yaşlanarak dönüşmekte olan bu yeni toplumun ihtiyaç ve sorunlarının tanımlanması
ve çözümü için düşünsel hazırlıklar, eylem planları, yeni toplumsal ve siyasal yapıların oluşmasını tetikleyecek ve kolaylaştıracak akademik çalışmaların yapılması;
Gerçekçi ve sonuç alıcı yaklaşımların, verimli yaşayış felsefe ve modellerinin geliştirilmesi gerekmektedir (Dülger, 2012; Komşu, 2014; Savi Çakar, 2017).
Ayrıca, uzun yaşamla birlikte artan yalnızlık, yoksulluk, özürlülük, kronik hastalıklar,
bakım ve destek gereksinimi gibi sorunlar (Hotar, 2012) ile yaş ve yaşlı ayrımcılığına
(Allan, 2009; Dong, 2014; Griffiths ve Thinnes, 2011; Mandy, Lucas, Hodgson, 2007)
karşı bireylerin yaşlanmadan ve bağımlı hale gelmeden önce gerekli tedbirleri almaları,
ihtiyaç duyabilecekleri eğitimleri belirlemeleri ve eyleme geçmeleri önem arz etmektedir.
Yaşlılar; yetişme, hayata hazırlanma, verimlilik ve hayatını kazanma dönemlerinden sonra hayatın değerlendirmesini yapma evresindedirler (Dülger, 2012).
Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramı’na göre 8. ve son evre olan
”Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk ’’ evresinde bulunan 60 yaş üstü bireyler
bu değerlendirme sürecinde geçmişleriyle bütünleşip yaşlılığı olağan karşılamazlarsa
kaygı ve korku dolu bir hayat sürdüreceklerdir.
Nasıl Anlarız
Eşin ölümü, çocukların aileden ayrılması, bedensel gerilemeler ve emeklilik nedeniyle
ortaya çıkan gelirdeki azalma, statüdeki gerileme, iş, aile ve sosyal ortamdan kopma
ihtimalleri (Emiroğlu, 1995); saygınlık ve aidiyet duygusunu yitirme, güven hissinin kaybolması
ve fizyolojik ihtiyaçların karşılanamaması gibi bir geriye dönüş yaşlı açısından ciddi bir sorundur (Er, 2009).
Bu gibi durumlarda ne yapacağını bilememek yaşlıyı çaresiz bırakacağından ve
sorunlarını daha karmaşık ve çözülemez hale getireceğinden bireylerin yaşlanmadan ve
bağımlı hale gelmeden önce kendilerini muhtemel şartlara hazırlayabilmeleri,
sorunlarıyla başa çıkabilecek gerekli tedbirleri almaları,
ihtiyaç duyabilecekleri eğitimleri belirleyerek eyleme geçmeleri gerekmektedir.
Aksi takdirde bir sosyal yara haline gelebilecek bu dönemin intihara varabilecek
kadar yüksek riskleri olacaktır (Aydemir, 1999).
Konu ile ilişkili olan Emekliliğe Hazırlık Programları yazımızı da okumanızı öneririz.
Yaşlanma Farklarımız
Yaşlılık algıları hepimiz için farklı olabilmektedir.
Yaşlanma herkes için geçerli ortak normları olmayan, karmaşık ve çok boyutlu bir süreçtir (Tufan, 2003).
Yaşlılık tüm bireyler için söz konusu olsa da bireyin kalıtsal özelliklerine, beslenme
alışkanlıklarına, çevresel ve kültürel koşullarına göre değişiklikler gösterir (Arpacı, 2014).
Bu nedenle yaşlanma, yaşlılık ve yaşlı herkes için aynı anlama gelen kavramlar değillerdir.
Bireysel anlamlarıyla bilimsel anlamları arasındaki farklara dikkat edilmelidir, herkes farklı şekillerde yaşlanır ve yaşlılar arasındaki farklar ortak noktalardan daha fazladır (Tufan, 2003; 2014).
Bu farklılıklar yaşlanma tanımlarında da kendisini göstermiş; yaşlanmayı kronolojik, biyolojik, ekonomik, fizyolojik, psikolojik, sosyolojik ve toplumsal boyutları ile ele alan tanımlar ortaya çıkmıştır (Arpacı, 2014; Hablemitoğlu ve Özmete, 2010).
Ayrıca, her biri yaşlılığın farklı boyutlarını dikkate alan ancak tek başına bütün sosyal yaşlanma olgusunu açıklayamayan birçok kuram geliştirilmiştir (Akçay, 2013).
Ancak, başarılı yaşlanma ile en çok ilişkilendirilen ve yaşam boyu öğrenme yaklaşımı
çerçevesinde bu çalışmanın da dayanak noktasını oluşturacak kuramlar
‘‘Aktivite (Etkinlik) ve Süreklilik Kuramları’’dır.
Aktivite Kuramı, yaşlı bireyin kendini değersiz, güçsüz, işlevini yitirmiş ve pasif hissetmesinin yaşamdan doyum sağlamasına engel olduğunu ancak sosyal ilişkilere aktif katıldığında veya kendisine ihtiyaç olduğunu hissettiğinde mutlu olacağını savunur (Danış, 2009; Hablemitoğlu ve Özmete, 2010; Menec, 2003; Şanlı, 2012).
Süreklilik kuramı ise yaşlının zamanla kaybettiği rollerinin yerine yenilerini geliştirerek
yaşama uyum ve doyum sağlayabileceği düşüncesine dayanır ve bireyin tüm gelişim
dönemlerinde ise sorunlarla nasıl baş ettiyse yaşlılıkta da benzer stratejileri kullanabileceğini iddia eder (Şanlı, 2012).
Her iki kuramın da yaşam boyu öğrenmenin süreklilik boyutuna paralel bir yaklaşım geliştirdiği anlaşılmaktadır.
Yaşlılık Algıları ve Geri Çekilme
Çalışma kapsamında ele alınan kuramlardan bir diğeri de Geri Çekilme Kuramı’dır.
Diğer iki kuramın aksine yaşlılığı daha edilgen, toplumdan soyutlanmış ve sorunlu bir yaşam dönemi olarak gören kuram, bireylerin yaşlılıkta azalan enerjileri ve gerileyen duyusal yetkinlikleri nedeniyle fiziksel, psikolojik ve toplumsal düzeyde yaşamdan kendi istekleriyle geri çekildiklerini; enerjilerini yaşamsal ihtiyaçlarına yoğunlaştırdıklarını öne sürer Ancak psikolojik ve sosyal ihtiyaçlar orta yaş dönemlerindeki ihtiyaçlarla aynıdır (Hablemitoğlu (Özgür ve Sabbağ, 2014).
Yaşlılık döneminde bireyin sağlığı bozulmaya başlayabilir, biyolojik olarak değişimler yaşanabilir (Özmete, 2010).
Bu nedenle bireyler orta yaş standartlarını korumak için mücadele etmelidirler (Akçay, 2013). Cüceloğlu (2015)
Sosyal, zihinsel ve bedensel faaliyet bakımından yalıtılmış yaşam biçimini bilişsel fonksiyon kayıplarının temel nedenlerinden biri olarak değerlendirirken (Akçay 2013) fiziksel ve zihinsel olarak etkin kalmak için güdülenmiş olmayı başarılı yaşlanmanın anahtarı olarak görmektedir.
Birey hangi etkinlikleri artık istemediğine veya yapmaya devam edemeyeceğine kendisi
karar vermeli, bırakacağı etkinliklerin yerine ikame edeceği etkinlikleri de yine kendisi belirlemelidir.
Bu noktada bireyin kendini tanıyor ve yapabileceklerinin farkında olması gerekmektedir.
Bu bağlamda insan yaşamında öğrenmeyi etkin hale getirerek öğrenme meraklarını geliştirici, soran, sorgulayan, eleştirel düşünebilen, özgür, katılımcı, bilinçli ve etkin yurttaşların yetiştirilmesini amaçlayan yaşam boyu öğrenme faaliyetlerinin (Duman, 2007; Sayılan, 2009) önemi ortaya çıkmaktadır.
Ancak 1970’lerden itibaren giderek önem kazanan yaşam boyu gelişim psikolojisi,
gelişimi döllenme ile başlayıp ölümle sonuçlanan yaşam boyu bir süreç olarak görmüş ve
yaşlılığı, ilk çocukluk ve ileri yetişkinlik dönemleri gibi yaşamın en önemli dönemlerinden
biri olarak kabul etmiştir (Cüceloğlu, 2015; Çok, 1993; Eryılmaz, 2011; Honzik, 1985; Onur, 2011; Santrock, 2015).
Yaşlılık Algıları ve Farkı
Ayrıca,bireyin yaşam boyu geliştiğinin kabul edilmesiyle birlikte eğitim de
yaşam boyu eğitime dönüşmüş ve 1980’lerin ortalarından itibaren farklı bilim
dallarının yaklaşımlarından da yararlanılarak yetişkin öğrenmesi kuramları geliştirilmiştir.
Bu bağlamda Malcolm Knowles tarafından 1970’lerde geliştirilen ve yetişkinlerin
çocuklardan farklı olarak ihtiyaç temelli ve öz yönelimli öğrendiklerini varsayan (Tusting ve Barton, 2011)
“yetişkinlerin öğrenmesine yardım etme bilimi ve sanatı; yetişkin eğitimi, kuramı, Süreçleri ve teknolojilerinin ele alındığı disiplin” olarak tanımlanan
(Duman, 2007:160) androgoji kavramı ortaya çıkmıştır.
Yaşlılık Algıları ve Öğrenme Süreci
Bir yetişkin öğrenmesi modeli olan androgoji, yetişkinlerin öğrenmeleri gereken bilgileri neden öğreneceklerini bilmek istediklerini;
Ve bu bilgilere ihtiyaçları olup olmadığını kestirmelerinin ve bu bilgilerin bizzat karşılaştıkları sorunları çözmede,
toplumsal rollerimizi sürdürmekte kullanılabilecek bilgiler olmasının önemli olduğunu öne sürmektedir.
Ayrıca, yetişkinler ve özellikle yaşlılar sahip oldukları deneyim ve birikimleri öğrenme sürecinde
aktif olarak kullanmak ve kendi öğrenmelerinden sorumlu olmak isterler.
Bu, yetişkinlerin içsel motivasyonla, öz yönelimli olarak ve konudan çok sorun merkezli hareket ettiklerinin bir göstergesidir.
Bu özellikler, yetişkinlerin Freire’nin (1991) bankacı eğitim modeli olarak tanımladığı eğitim metoduna içgüdüsel olarak karşı oldukları şeklinde yorumlanmaktadır..
Yaşlanma ve yaşlılığın bedensel, psişik, sosyal, tarihsel ve kültürel yönlerinin tarifi,
açıklaması ve modifikasyonu ile ilgilenen gerontoloji (Baltes ve Baltes, 1990)
yaşlılık ve yaşlanma sürecini tüm boyutlarıyla ele almayı, yaşlanan kuşakların sahip oldukları potansiyeli açığa çıkararak kendileri için iyi bir geleceğin koşullarını sağlamayı
amaçlayan bir bilim dalıdır (Tufan, 2003).
Gerontolojinin, yaşlanmayı her yaşam dönemi gibi sorunları olan ancak diğer yaşam
dönemlerinde bulunamayacak güzellikleri de beraberinde getirdiğini öne süren
bu yaklaşımı başarılı yaşlanma girişimlerinin de esin kaynağıdır.
Bu konudaki diğer Gerontoloji yazımızı da okumanızı öneririz.
Ingmar Bergman’ın “Yaşlanmak, bir dağa tırmanmaya benzer. Çıktıkça yorgunluğunuz
artar, nefesiniz daralır. Ama görüş açınız genişler” sözleri gerontolojik anlayışı özetler niteliktedir.
Yaşlılık Dönemimize Hazırlık
Her şeyden önce yaşlılığa hazırlık eğitimlerinin içerikleri her bir yaş döneminde ya da yaşam evresinde başarılması gereken gelişim görevlerine göre belirlenmelidir.
Psikolojik, kültüre ve biyolojik öğeler için gelişim dönemleri Robert Havighurst tarafından
1972 yılında tanımlanmıştır (Çok, 1993).
Buna göre yaşlılık dönemindeki bireylerin gelişim görevleri yaşlılığın getirdiği azalan bilişsel ve fizyolojik güce ve buna bağlı değişen koşullar ile emekliliğin değiştirdiği sosyal ve ekonomik duruma uyum sağlama, akranlarla yakınlık kurma, eşin ölümü ve yalnızlıkla başa çıkma olarak belirlenmiştir.
Ama Robert Peck de yaşlılık dönemindeki bireylerin üç ana gelişim görevleri olduğunu,
bu görevleri başaranların ise yeni uğraşılar edinen ve sosyal etkileşimi sürdürenler olduğunu öne sürer (Akçay, 2013).
Fakat ona göre yaşlıların ilk gelişim görevi kendilerini iş ve meslekleri dışında yeniden
tanımlamak, büyükanne-babalık veya bahçıvanlık rollerine geçiş yapmaktır.
Bu konudaki Hobi Nedir? ve Emeklilikte öğrenme sürecimiz yazılarımızı da okumanızı öneririz.
Ancak ikinci gelişim görevi ise, günden güne bozulan fiziksel durumuna odaklanmaları yerine
insan ilişkilerini ön plana alarak bedenlerini aşmalarıdır.
Ama üçüncü gelişim görevimiz de ölümün kaçınılmaz ve doğal bir süreç olduğunu kavramaktır.
bugüne kadar yaptıklarıyla, yetiştirdikleri çocuklarıyla ve fikirleriyle geleceğe katkıda bulunduklarını düşünerek yaşlılık sürecini kolaylaştırmaktır.
Dolayısıyla yaşlılığa geçişle birlikte toplumsal sorumluluklar azalırken bireysel görevler artmaktadır. (Hablemitoğlu ve Özmete, 2010).
Fakat bu bağlamlarda değerlendirildiğinde yaşlılığa hazırlık eğitimleri yaşam boyu öğrenme,
androgojik ve gerontolojik varsayımlar, Freire’nin (1991) eğitim yaklaşımı ve
gelişim görevleri göz önünde bulundurularak ele alınmalıdır.
Kaynak: https://www.researchgate.net