Taş ve Taşa Can Vermek

175

Taş sert kaya parçalarının kırılıp bölünmesinden oluşmaktadır.

Fakat kâğıt yokken kitap var mıydı?

Taş ve Üzerine Yazmak
Taş ve Üzerine Yazmak

Ancak bugün kâğıdın öyküsüne bakalım istiyorum.

Her şeyden önce bir insanın ömrü boyunca hayatından sayfalarca eser geçiyor, dilekçeler yazılıyor, notlar alınıyor, geri dönüşümden yeniden kullanıma alınan kâğıt önemli bir sektör olarak hayatımızda yer buluyor.

Ayrıca dijital çağ kitabı farklı formlarda okumamıza olanak sağlasa da hala önemli bir okuma biçimi kokusunu içimize çekerek sayfalarını karıştırdığımız kitap formu.

Raflardan çekmek, bir kenarda oturup akıcı mı, öğretici mi diye anlamak henüz geçmeyen bir heyecan ve önemli bir tutku.

Bu yazımı 8 Eylül gününün tüm Dünya’da “Dünya Okuma Yazma Günü (orijinal adıyla “International LiteracyDay”) kutlanacağını hatırlamam sebebi ile hazırladım.

8 Eylül Dünya Okuma günü UNESCO tarafından 17 Kasım 1965 yılında ilan edilmiştir.

Konu ile ilgili olaraktan önceki Bilgi okuryazarlığı ve Öğrenmek yazımızı da okumanızı öneririz.

Amacı okuma ve yazma oranlarını tüm dünyada arttırmak.

Kâğıt yokken insanlar dilekçelerini nasıl yazarlar, romanlar veya hatıralar kaleme alırlar mıydı?

Sizce kâğıt yokken kitap var mıydı, gazeteler siyasete göre haberler yazar ve duruma göre üçüncü sayfa haberlerini güçlendirir, hükümetlerde yükselen tansiyonu düşürürler miydi?

Şimdi yazının ve ardından kâğıdın öyküsüne doğru yelken açalım.

İlk yazılar yazıldığında kâğıt yokmuş, düşüncesi bile yokmuş.

Fakat ilk zamanlarda insanlar yazılarını taşların üzerine yazıyorlarmış.

Mağaralarda bulunan çizgiler, simgeler, resimlerle o günlerden bugüne insanlar meramlarını anlatmışlar.

Sonra yazıyı bulmuşlardır.

Kısacık cümleler halinde taşların üzerine kazımaya başlamışlar.

Ancak ilk yazılara kitabe adı verilmiştir.

Kağıt ve Yazı
Kağıt ve Yazı

Ama “Tarih Sümerlerle başlar”, ifadesini doğrulayan bir bilgi yazıyı MÖ 3200 yıllarında ilk kez Sümerler Mezopotamya’da bulmuşlardır.

Sonra buldukları yazıyı çiviyle taşlara nakşediyorlarmış.

Bu sebeple yazıya “çivi yazısı” adı verilmiştir.

Ama Mısırlılar, Çinliler, daha sonraki yüzyıllarda da Mayalar birbirlerinin haberi olmaksızın yazıyı bulmuşlar.

Fakat Mısır yazısına “hiyeroglif yazısı” denilmiştir.

Bu yazı resimlerden, simgelerden, şifre ve harflerden oluşan bir yazı.

Ancak “Çin yazısı” daha zor anlaşılır, karışıktır biraz.

Atalarımız yazıyı geliştirmiş geliştirmesine, küçük kitabeler çivilemiş taşlara ama yetmemiş, daha fazlasını istemişler.

Taş ve Yasalar

Taş ve Yasaların Yazımı
Taş ve Yasaların Yazımı

Yasalar hazırlamış uyulması ve toplumsal normların kabul edilmesi için.

En eski yasa metinleri Ur kralı Ur-Nammu’ya aittir.

MÖ 2050. Sonra kırık dökük de olsa günümüze kalan Lipit-İştar’ın yasaları.

En iyi korunan yasalar ise MÖ 1760 yılından bugüne kadar gelen Hammurabi yasalarıdır.

Paris-Louvre Müzesi’nde sergilenmektedir.

Yolunuz düşerse mutlaka görün.

Bir harfin bir simgenin taşa çivilenmesini gözlerinizi kapatıp hayal edin.

Ne zor değil mi?

O yüzden yazmak değil çivilemek.

Ama kaç parmak kırıldı, kaç çivi ele battı?

O yasalar, biyografiler, masallar günümüze gelsin diye çabalayan insanoğlundan.

Yazının tarihine göz atınca kil tableti bir kadının keşfettiğini ve yazıyı çivilediğini tespit ediyorsunuz.

Ancak yüzlerce yıl o kadının kardığı çamurlardan elde ettiği tabletlere yazılmış hatıralar, hikayeler.

Fakat bir gün tablet yanan ateşe düşünce daha dayanıklı olduğunu öğrenmiş insanoğlu ve tabletleri fırınlayarak kullanmaya başlamıştır.

Yazı böylece daha kalıcı hale gelmiştir.

Anadolu’da yazılı tarih Asurlularla başlamış.

MÖ 1960 yılları. Boğazköy’de müzede önemli bir yazılı belge var.

Dünyanın ilk yazılı antlaşması olan Kadeş Antlaşması Hititler ile Mısırlılar arasında can bulmuştur.

Levhalar nakşedilmiştir.

Bu taşa can vermek değil de nedir?

Hititler bu levhalardan bugünkü Boğazköy’de büyük bir kitaplık kurmuşlar.

Zamanında kıymeti bilinmezken bu eserlerinyirmi bin kadarı Büyük Britanya Müzesine kaçırılmıştır.

Yurda döndürülmesi için yıllardır çabalar sürmektedir.

Ama ilk masalda bu tabletlere yazılmış biliyor musunuz?

Adı Adapa olan masal MÖ 1760 yıllarında Mezopotamya’da Sümerlerden bir yazar tarafından yazılmıştır.

Yazarın adı tespit edilememiş olsa da dünyada yazıya geçmiş ilk masal olarak kayıtlara geçmiş.

Adapa, biraz Gılgamış Destanı’na benziyor.

Ölüme çare arayan Adapa’nın hikayesi.

Ölüme çare dört bin yıldır aranıyor ama nafile.

Çok yaklaştık sansa da ölümsüzlüğe insanoğlu, sanıyorum ölümlü olması dünyanın tükeniş hızını azaltıyor.

Kağıt Öncesi Dönem

Taş ve İlk Yazı
Taş ve İlk Yazı

Artık kitaplar yazılıyor, insanlar okudukça yeni kitaplar hazırlanıyormuş.

Ancak önemli bir arayış başlamış kitapların daha yaygın dağıtılması için.

Çünkü tabletler o kadar ağırmış ki bir yerden başka bir yere taşınması çok zor oluyormuş. Düşünmenizi istiyorum o dönemlerde annenize mektup yazdınız ve üç sayfa, taşınması bırakın şehirden şehre olsun sokaktan sokağa bile çok zormuş.

O yıllarda kâğıt fikri bile ortada yok ama insanoğlu çözümler aramaya başlamış.

Bu arayış ise bin üç yüz yıl sürmüş.

Sonunda bizi Mısır Kralı I.Amenemhet’in sarayına ulaştırıyor.

Sinuhe’nin hikayesi ile buluşuyoruz. Sinuhe sarayda üst seviye bir memur.

Önemli bir görevi varken uğramış olduğu iftira sonunda ülkesinden kaçıyor.

Aksi halde öldürülecektir.

Kralın oğlu Sesostris babasını Sinuhe’nin öldürdüğüne çevresinin motivasyonuyla inanmış ve onu yakalatarak öldürtmek istiyor ki yaşamak için gurbette yıllarca sayıkladığı ülkesini terk ediyor, Sinuhe.

Yıllar sonra asıl katil bulunuyor ve Sinuhe affedilerek ülkesine davet ediliyor.

Bu hikayeler yazılmalı diyerek yola çıkan Sinuhe papirüs kağıdının bulunmasını sağlıyor.

Yaşam hikayesini papirüse yazan Sinuhe ise tarihi roman türünün atası kabul ediliyor.

Ünlü bir Alman atasözü “ihtiyaçların insana icat yaptırdığını” vurgular.

Papirüs birçok işe yarayan faydalı bir bitkiyken rulolar halinde hikayeler yazılmaya başlanan mucizevi bir icadın tam orta yerinde yer alıyor.

Mısır dünyaya papirüs satan bir ülke oldu.

Önemli bir uygarlık ise en önemli alıcısı.

MÖ 200 yıllarında Bergama Krallığı çok güçlü bir krallıktı.

On binlerce kitap biriken bir kütüphanesi vardı.

Bu güçlenme Mısır’ı tedirgin etti ve bir tehdit olarak gördüğü Bergama Krallığına papirüs yasağı,bugünün ifadesi ile ambargo uyguladı.

Bu yasak dünyada ünlü Bergama Kâğıdının keşfine sebep oldu.

Bugün parşömen olarak adlandırdığımız bu kâğıt ise hayvan derilerinin işlenmesi ile elde edilmiş.

Kitaplar yazıldıkça, eserler kolay dağıtıldıkça daha çok kâğıda ihtiyaç olmuş.

Kâğıdın izinde istikametimiz Çin’e dönecek ve bugünkü formuna yakın kâğıda ulaşmaya başlayacağız.

Taş ve Kağıt Üretimine Başlangıç

Modern Kağıt Üretimi
Modern Kağıt Üretimi

MS 105 yılları. Ts’aiLun isimli bir bilim insanı İmparatorun çağrısı üzerine kâğıt kıtlığına çözüm arayışına girmiş.

Her malzemeye kâğıt olur mu diye bakınırken bir gün Pekin pazarında Türk kervancılara rastlamış.

Bakmış ki eyerler rengarenk ve altlıklarıda var.

Türkler atları yaralanmasın için eyerlerin altına renkli kumaşlardan oluşan altlıklar kullanırlarmış.

Bu altlıkların yapıldığı malzeme ise keçeymiş.

Malzemeyi iyice incelemiş ve sormuş.

Sonra bu malzemeden kâğıt yapabileceğine karar vermiş.

Sonunda biraz kaba olsa da bugünkü kâğıt formuna ulaşmış.

Çin kâğıt üretimini arttırdıkça önemli bir alıcı ortaya çıkmış. Uygurlar.

Nasıl tespit edilmiş dersiniz?

MS 2. Yüzyıldan başlayarak artan eski Türkçe ve Mâni Türkçesi kayıtlar oldukça çoğalmış. Kazılarda bulunan eserlerin 19.400 sayfası Uygurca, eski Türkçe ve Mâni dilindedir.

Türklerin İslâm öncesi edebiyat dilidir Mâni.

Bulunan eserler ise dinî metinler, özlü sözler, dualar, hikâyelerdir.

Bu hızlı üretim artışı bu sefer Çin’i tedirgin ediyor.

Kâğıt satmama kararı alıyor.

Taş Sonrası Kağıda Geçiş
Taş Sonrası Kağıda Geçiş

Çünkü o dönemlerde bilime inanan doğu en korktuğu şeyin kitap olduğunu ve kendi kaynaklarından daha fazlasının hiçbir ulusta olmaması gereğine inanıyor.

Kâğıt alamayan tüm ülkeler gibi Uygur Türkleri de kâğıt icat etmenin yollarını buluyorlar.

Sonuçta yine bir kadın eli dokunuyor sorunun çözülmesi için.

Uygurların kraliçesi Çur Kağan emir verdi ve Şirince Şeşen adlı bilge kişiyi görevlendirdi.

Sonunda oldukça zahmetli çabalar ile Uygurlar kendi kağıtlarını üretiyorlar.

Bilimin ve sanatın merkezlerinden bir olan Semerkant ilk kâğıt işliğinin kurulduğu şehir oldu. Bu yaklaşık MS 750’lere kayıt olarak geçmiştir.

Kâğıt Uygarlıktır

Günümüzde de teknolojinin yanında hükümdarlığının devamı önemli unsurların başında gelmektedir.

Hatalı bilinen bir konu da kâğıdın dünyaya Marco Polo tarafından yaygınlaştırıldığıdır.

Oysaki çok uzun yıllar önce Abbasilerin ikinci Halifesi El-Mansur büyük bir gayretle Bağdat kentini kurdu, muazzam bir kütüphane ile bir ilim kenti haline getirdi.

Kitaba çok önem veriyordu, bu sebeple kâğıda, daha daha çok kâğıda ihtiyacı oldu. Semerkant’ta kâğıt üretimin başladığını öğrenince elçilerini gönderdi.

Kraliçe Çur Kağan dostluk elini uzattı ve kâğıt üretimini öğretmesi için Uygurlar, Abbasilere bir usta verdiler.

Böylece kâğıt dünyaya yayılmaya başladı.

Avrupa’da ise MS 1015 yılında Kartaca doğumlu Arap bir tüccar tarafından İtalya’ya götürülerek yayılmıştır.

Müslüman olduğu anlaşılmasın düşüncesi ile tüccarın getirdiği ve çevirerek yaygınlaştırdığı eserlere kendi adı yerine mahlas konulmuştur.

Eserler ConstantinusAfricanus adıyla çoğaltılmıştır.

Avrupa’ya ışık doğudan yükseldi kısacası.

Yani Marco Polo o zamanlarda doğmamıştı bile.

Ancak Avrupa’da ilk kâğıt işliği MS 1389’da Nürnberg’de kurulmuştur.

Yani doğudan 750 yıl sonra.

Ama artık buluşlar batılılar tarafından yapılıyor.

İslâm ülkeleri onları şaşkınlıkla izliyor.

Okumanın azalması, yayınların azalması sebebiyle konuşmayı, uzlaşmayı, anlaşmayı da bir yana bırakıp sorunlarını kavga ile çözmeye çabalıyorlar.

Çünkü bilim ve sanattan uzaklaşıyorlar.

Her şeyden önce kendi kurallarını bireysel kararları ile belirliyor ve kurallara uymaktan kaçınıyor ve uymaları istendiğinde sıkılarak huysuzlaşıyorlardı.

Kısa kısa hatırlatmalar ile uzunca bir yolculuğu burada tamamlıyorum.

Fakat daha detaylı bilgi için kâğıt hakkında bilgiler edinebilmek günümüzde çok kolay, araştırmanızı, okumanızı öneriyorum.

Okumak kendi düşüncelerinizi zenginleştirmenize yardımcı olacaktır.

Kitaplarınızı koruyun, uygarlığınıza sahip olun.

Şirince Şeşen’in binlerce yıl önce dediği gibi “kâğıt uygarlıktır.”

Kaynakça

*Yazı Çivilemek-Yücel Feyzioğlu-DoğuBatı 2021

*Vikipedia-Kâğıt

*https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/kagidin-icadi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Close
KIRKINDAN SONRA © Copyright 2020. All rights reserved.
Close
× Bize yazabilirsiniz !