Kırk Yaşına Hoş Geldiniz….
Her yaşın ayrı bir güzelliği var. Bakma öyle, var, var…
Kırkından sonra da güzel ve sağlıklı olacaksın, Kırkından sonra’da okuya öğrene.
Merak etme. ツ
Hadi bakalım; Kırk Yaşına Hoş Geldin.. https://hthayat.haberturk.com/
Sıkma canını yaş alıyorsun diye güzel gönüldaş.
Daha önce de yazdım, hep söylüyorum.
Ama güzelliği de, çilesi de ayrıdır her yaşın.
Ve hepsini sindire sindire, layıkıyla yaşamak lazım.
Merhabalar güzel gönüldaş… Kırkından Sonra’ya hoş geldin.
Biraz sohbet edelim mi? Gerçi sadece ben anlatacağım, sen dinleyeceksin (okuyacaksın) ama olsun. Ancak sen de bir şey demek istersen çekinme, yaz yorumunu. Ben de seni dinlerim.
Burada birlikte harika vakit geçireceğiz. Kâh gülümseyeceğiz, kâh dertleneceğiz ama illâki kendimizden bir parça bulup, yalnız olmadığımızı göreceğiz.
Haydi başlayalım…
Biliyor musun;
Hun Türklerinden gelen ve tamamı Müslüman olan Hunza Türkleri kabilesinde insanlar, 165 yıl yaşayabiliyorlarmış?!.
Amanın…
Çin ve Afganistan sınırında Pakistan’ın Keşmir kenti yakınlarında yaşayan Hunzaların ortalama ömürleri 110 ile 120 yılmış. Burada 65 yaş, yolun yarısı sayılıyor yani. Maşallah.
Yolun Yarısı Otuz beş mi?
Ben küçükken, otuz beş / kırk yaşlarındaki bir yetişkini, devasa büyüklükte ve hatta neredeyse bi’ gözü toprağa bakar vaziyette görürdüm.
Onlar ‘kocaman’ teyzeler, amcalar, dedelerdi?!.
Ama şimdi git, otuz beş yaşındaki bir adamceğize, hele ki kadınceğize; ‘yaşlı’ de, o dakika sümsüğü yersin.
Devir itibariyle yolun yarısı; ‘elli’ bile değil şu an, sakın ha!
Mesela, örneğin, faraza, farz-ı misal, diyelim ki çocuksun?!.
E, o zaman çocuksan, çocukluğunu bileceksin, beni sinirlendirmeyeceksin!..
Hoplayacak, zıplayacak, çayır çimen koşacak, çamurlara bulanacak, toprakta yuvarlanacak, düşüp dizini çizecek, koşup bi’ yerini ezecek, doya doya gezeceksin.
Ama öyle ‘büyücek’ olmayı beklemeyeceksin hemencek.
Çocuk gibi giyineceksin; marka takıntılı, makyaj / traş sıkıntılı, moda takibi, stil sahibi olmaya çalışmayacaksın.
Sen çocuksun ayol.
Senin stilin ancak koşup oynarken itinayla kirlettiğin bi’ tişörtün, bi’ de şort donun, nedir yani?
Sen onları kafana takma o yaşta.
Büyüyünce, ‘ölümcül’ dertlerin olacak zaten, şimdi keyfine bak.
Gerçi senin ne suçun var yavrucak, ebeveynin takıntısı hepsi… de… Neyse…
Konu bu değildi ki, dağıttın kafamı canım okuyucu.
(Şaka şaka, kendim ettim. ツ )
Güleriz ağlanacak halimize…
Her yaş’ta illaki gülersin de ağlarsın da tabii.
Bak;
Bebeklikte; altını alsınlar diye ağlarsın. İki mimik görür gülümsersin…
Çocuklukta; bisiklet alsınlar diye ağlarsın. Tablet alındı diye gülümsersin…
Ergenlikte; seni anlamıyorlar diye ağlarsın. ‘O’, sana baktı diye gülümsersin…
Gençlikte; ‘o’ seni anlamıyor diye ağlarsın. Kanka’n iki şebeklik yapar, gülümsersin…
Olgunlukta; kariyer mi çocuk mu diye düşünür ağlarsın. Haline bakar gülümsersin…
Olmuşlukta; pişmanlıklarına ağlarsın. İnsanlara güler geçersin…
Önemse
Yolun yarısında; ‘geri sayım başladı’ der ağlarsın. Hayata güler geçersin…
Yaşlılıkta; torun tombak görünce ya da göremeyince ağlarsın. Torun gelir iki şebeklik yapar, gülümsersin…
İhtiyarlıkta; gelen giden azaldı diye ağlarsın. Eski fotoğraflara bakar gülümsersin…
Yaşanmışlıkta; öğretilerini anlatır ağlarsın. Anlayanı görünce gülümsersin…
Eski toprak’lıkta; ‘gayri bu kadar yeter, gideyim varayım Huzur’a ereyim’ der ağlarsın. Son nefesinde gülümsersin…
Bir gözün toprakta, bir gözün hayatta,
‘Kalbim Ege’de, ruhum kim bilir nerede?’ diye uçar gidersin sonra cancağızım…
Bir de;
“Beden fani ölüm ani, ruh gezer yaylalarda,
Kim kalmak ister ki zati buralarda?!” diye hüzünlenirsin.
Ayol üzülme, hüzünlenme, güzel bir şey söyledim aslında?!.
Her Yaşın Ayrı Güzelliği Var
Evet, her yaş ayrı güzel ama bana sor;
‘Hangi yaşta sabit kalmak isterdin?’ diye. Sor bak bi’…
Hiç düşünmem; ‘Kırk’ derim! Tabii…Ne çocuk ne genç ne yaşlı. Tam kıvamında!
Yukarıdaki listede, ‘olmuşluk’a tekabül ediyor kırk. İvit…
‘Olmuş’ derken; hayatı hatmetmiş, çok bilmiş, aman da kendini bir şeyler sanmış manasında değil şekerim.
Hani; kendince yaşadıklarından deneyimlediklerinden yine kendine güzel paylar çıkaran, onları demleyip demleyip içen ve arada sevdiceklerine de ikram eden,
‘Sevmicek’lerine gülüp geçen,
Hayatı bazen tespih yapıp sallayan ve lakin şu meşhur ‘elalem’i sallamayan;
‘Çok da fifi’ modundaki kişiden bahsediyorum.
Aha, işte öyle birini görürsen bil ki; o kırkına girip bu öğretiye nail olmuş kişidir.
Onu buldun mu, kaybetme.
Ha, baktın kırkında değil de daha genç, onunla da arkadaş ol hemen. Erkenden keşfetmiş hayatın anlamını demek ki.
Kırkına girdiğinde ise hala arkadaşsanız, sana da çok şey katmış olur o zamana kadar.
Sen de kırk’ı beklemek zorunda kalmazsın bunları öğrenmek için.
Gerçi hayatı deneyimleyip, daha deneyimsiz birine aktarmak istediğinde; “yav he he” bakışları ya da cevapları alırsın ama neyse.
Çünkü illaki herkes kendi yaşayarak deneyimliyor hayatı.
Ve bittabii herkesin hayatına kimse karışamaz. ツ
Kırk’a, elli’ye ve daha nicelerine sağlık ve huzurla kavuş inşallah güzel insan.
Kırk Yaş Güzeldir, Özeldir.
Yok, ben ellinin içinde birkaç sene geçirdim şükür. Ama biliyorum da söylüyorum cancağızım…
Araştırmalar Ne Diyor?
İngiltere’de bir araştırma yapmışlar ve kadınlar için hayatın kırkından sonra başladığını gözlemlemişler.
Hayret, İsviçreli bilim insanları yapmamış bu kez araştırmayı!
Neyse anacım, bu araştırmaya katılan kadınceğizlerin %55’i, dış görünüşlerini daha az önemsediklerini ve fakat bu konuda kendilerine daha fazla güvendiklerini söylemişler.
E, doğru! Öyle oluyor.
Ama aynı kadınların %17’si ise, cinsel yaşamlarının daha doğru ve iyi olduğunu söylemişler.
E, kadın kendini tam anlamıyla anca tanıyor tabii.
O zamana kadar da, ruhuna hitap edecek bir adamceğiz ile karşılaşamadıysa,
kırkından sonra bunu o zamana kadar boşuna dert ettiğini anlıyor ve daha doğru ilişki kurabiliyor.
İngiltere’de genel olarak nasıldır bilemem ama Türkiye’de kadınlar, yaş olarak kırkından sonra değil, doğduktan sonra kırkları çıktı mı başlıyor çileleri!
Böyle bir gerçek söz konusu. Bu gerçeği tartışmak da birkaç kırk yıl sürer ve asla çözüme yönelik olumlu bir sonuca varamayız! Onçün bunu -es- geçiyorum.
İlkokuldan üniversiteye kadar ağlatıyoruz çocukceğizleri de mutsuz ve umutsuz bireyler olup çıksınlar zaman içinde diye.
Yirmilerinde; okul-iş-aile arasında gitgeller yaşarsın…
Otuzlarında; iş ve aile arasında dengeyi kurmaya çalışırken ‘neyaşarneyaşamaz’sın…
Kırklarında; tüketmekte olduğun hayat enerjinin eşliğinde, ev-iş-kira-fatura-kredi-çocukların okul masrafı sorumluluklarında, niye yaşadığını bilemeden yaşarsın…
İngiliz araştırmacılara göre, erkeklerden daha mutlu olduğunu düşünen kadınceğizlerin oranı sadece %8…
Buna da şükür, bari bazı hemcinslerimiz ‘mutlu’ imiş?!
Kırk Yaşına Geldin Ve Mutsuz musun Canım Hemcinsim?
Kadın kendi geçimini sağlamaya çalışan yalnız birey ise, maddiyat derdi biraz gerip stres yaratıyor haliyle ve üzerinde durmaktan ziyadesiyle yorulan ayacıklarını uzatıp keyif yapabileceği bir ‘ruh eşi’ kanepesi olmadığı için bunalıma bile girebiliyor.
Önceki yazım Ruh Eşi Nerelerde Bulunur? yazımı da okumanızı öneririm.
Evli ise, genel olarak geçim derdine eşlik ediyor.
Ancak şu önemli noktayı unutmamak gerekir;
Hanımlar bir erkeğin varlığıyla değil, öncelikle kendi benlikleriyle var olmalıdır, bütün olmalıdır.
Bir erkeğe bağımlı kalmamalıdır. Güzel insan olan bir adamceğizle de karşılaşıldıysa, güzelce kaynaşmalıdır.
❥❥❥ Yeni yeni rahatsızlıklar çıkabiliyor mesela. Sağlık sorunları baş gösterebiliyor.
Genelde kırkın ikinci yarısında olabiliyor ama öncesinde olması da mümkün. Genetiğiydi, sağlıksız yaşamıydı, sigarası, vs. derken, hastalıklar gelebilir erkenden!
Örneğin; her zamanki gibi bir şey okumak için yazıya fokuslandığında, eciş bücüş şaşıbeş olan gözlerini kısıp; ‘N’oluyo?’ diyebilirsin aniden. Tabii.
“Tansiyon mu, uykusuzluk mu, yoksa yazı karakteri pek ufak da ondan mı?” diye sorgulamaya başlarsın.
Sonra baban; “Al bakiim şu yakın gözlüğümü, bak bakiim nasıl görücen?” der kıs kıs gülerken.
Sen de; “İlahi baba, ne alaka?” der ve lakin meraktan alıp gözlüğü takarsın.
Ve ta ta…
Kocaman olmuş karakterleriyle yazı, gözüne gözüne girer! Tabii sen de bunalıma!
Gidersin doktora istemeye istemeye. Kendi gözlüklerinin üstünden kaldırdığı kaşlarıyla sana bakan doktor sırıtır ve
“Mühim bir şey değil, yaş’a bağlı olarak görme bozukluğu… Yazarız bi’ dinlendirici…” der.
Sen de;
“Ayol daha altı ay önce cillop gibi görüyordum, n’oldu ki şimdi?” dersin, tin tin evine dönerken.
Amannn… Tek derdin bu olsun. Boşver!
Kırk Yaşına Girerken Ev ve Sosyal Yaşam
❥❥❥ Ev hayatı ile sosyal hayat çakışıyor, biri diğerine karışıyor ve fakat her bünye buna alışamayabiliyor. Alışmış ‘gibi’ yapanın ise kafası karışabiliyor.
Malum geçim derdi, geçinememe derdine dönüşüyor. Var ise eş ile ‘eskisi gibi’ olmayan ilişkinin nereye gideceğini düşünmek, gezememek, istediğini istediğin zaman yapamamak, yani kısaca hiçbir şeyin ‘eskisi gibi’ olmaması durumu kasıyor da kasıyor şekerim insanı.
❥❥❥ Öncelikleri farklı oluyor. Eşi ve çocuklarının mutluluğu için kendininkinden feragat edebiliyor kadın.
Çocuklar canımız, kanımız elbet ama kendi hayatının kalmaması anlamına da geliyor tabii varlıkları.
“Yeter ki onlar mutlu olsunlar, ben istediğimi yaşamasam da olur, onlar yaşasın varsın.
Zaten çocuğu olmayan anlayamaz, onlar için yaşıyorsun o saatten sonra…” diyebilirsin evlat sahibi kişi?!
Ama ı-ıh… İşte öyle değil.
Elbette evlat bambaşka bir şey, ‘dadından yinmez’ şekerlikteler maşallah. Daha çok hanımlar fedakar çocuk ve eş konusunda.
Onlar mutlu olsun diye, kendi mutluluğunu göz ardı eder hiç düşünmeden.
Peki bu davranış tamamıyla doğru mu? Tartışılır.
Eşit davranmalı kendine de, eşine de, çocuğuna da mutluluk paylaşımı konusunda kadınceğizler. Kendini tamamen adamamalı insan hiçbir şeye ya da hiç kimseye. Kulağa sert geliyor ama gerçekten mutlu olabilmek yani -muş- gibi yapmamak için bu şart.
Önce kendi mutlu olmayan, başkasını da mutlu edemez.
Eskiler bilmiş de demiş;
‘Önce can sonra canan!’
❥❥❥ Bu yaşının ‘geçkin’ olduğu dayatıldığı ve öğretildiği için bunca zaman, orta yaşlara doğru ilerlediğini hatırlayıp, fiziksel olarak kendini daha iyi hissedebilmek ve kabul görmek adına yıpranabiliyor kadın.
Kırk Yaşına Girerken Güzel Olduğunu Hisset
Halbuki güzellik dediğin şey sadece fiziksel olmamalı. Klasik bir söylem ama insanın içinin güzelliği yansımışsa dışına, gözü kaşı daha çekici ve alımlı olabilir.
Güzellik, ‘güzel insan’ olmakla perçinlenmeli.
Ancak bu mevzu erkekler için aynı şartlarda gelişmiyor. Onlar kadını yaşı ne olursa olsun gözüne kaşına, orasına burasına, vs. baktığında ‘güzel’ görmek istiyor.
Öğretildiği üzere, dayatıldığı üzere kadın her zaman toplumun standartları doğrultusunda ‘güzel’ olmak zorunda!
İş Dünyasında Kadın
❥❥❥ İş hayatında, erkek egemen bir toplum olmamız sebebiyle ezilip, hayattan sıtkı sıyrılabiliyor kadınceğizin.
Evli ve çocuklu ise, kankitaları ile geçirdiği o ‘eski ve eskimeyen’ zamanlara özlem duyup, şimdi niçin bunu yapamadıklarını düşünüp içlenebiliyor örneğin.
İş yerinde hanımlar eskiye oranla daha fazla kabul görüyorlar, eyvallah ama hala yine de tatmin edici bir seviyede değil.
‘İnsan güzeli’ erkekler de var tabii. Hanımlara baş tacı muamelesi yapıyorlar evde ya da işte.
Fakat azınlıktalar ne yazık ki.
Zaten genel manada zor hayat şartlarında çalışmak, bir de kadın isen ekstra zorlaşıyor.
Çoluk çocuk yok iken biraz daha kolay oluyor kankalarla ya da kankitalarla buluşup görüşmek.
Ancak sonrasında en fazla telefon veya sosyal medya aracılığıyla haberleşmek, sanal buluşmalar yaşamak kalıyor elde.
Saatlerce gezmek, gece takılmak, tatile matile gitmek hayal oluyor yalnız yalnız. (Bkz. Matil: Maldivlere gidilen tatil. ツ )
“Olsun be, onun da tadı başka” diyebilirsin evlat sahibi kişi ama işte senin de hakkın değil mi keyfince gezmek tozmak, zaman mekan düşünmeden coşmak? Bazen ardına bakmadan, hiç kimseleri takmadan kaçıp gidesin gelmiyor mu dellenip?
Ama yapabilir misin? I-ıh… Tabii ki hayır! Ama yapmalı mısın arada ve dozunda? Tabii ki evet!
Kırk Yaşına Girerken Spor ve Sağlıklı Beslenme
❥❥❥ Spor ve sağlıklı beslenme ikilisinin çekim alanına girip, aslında istemediği diyetlere ve egzersizlere maruz kalıp, kendi kendini sıkıntıya sokabiliyor cancağızım.
Yahu… Selülitin, çatlağın patlağın senin yaşanmışlıkların.
Sen sadece sağlık adına yap ne yapacaksan. Oranı buranı beğendirmeye çalışmak adına değil. Seni beğenen olduğun gibi beğensin.
Ha, sal göbeği möbeği demiyorum ama sokma kendini de o kadar sıkıntıya. Kendin için yapacak, yaptıracaksan oranı buranı ne ala fakat bırak şu elalemi. Hele ki erkekleri hiç takma.
Seni fiziğin için beğenen bir adam, o fiziğin değişmeye başladığında daha güzelini, daha farklısını, daha gencini arayacak zaten. (Genelleme değil elbet)
Ama seni ‘sen’ olduğun için seven adamla ol.
Göbeciğini eritip, kilocukları verip hafiflemek suretiyle güzelleşeceğini düşünüyor ve çileli bir sürece giriyorsun bunların uğrunda…
Beğenmediği değil, ‘beğenilmediği’ bir yerin varsa ya da hatta yoksa bile, daha iyisi ve daha güzeli için doktora ‘merhaba’ diyorsun.
Gelsin kaldırma, gerdirme, ekleme, çıkarma işlemleri…
Yapma, etme!
Her kadın incecik, sıfır beden olmak zorunda değil.
Sen kendi beden ve ruh sağlığını düşün sadece.
Ama sen Kadın’sın!
Sen ‘İnsan’sın!
Sen ‘Özel’sin!
Sen ‘Hayat’sın!
Hadi bakalım, güveniyorum sana, yapabilirsin.
Kırk Yaşına Yenice Girmiş Olanlar İçin İlk Ders
Daha kaliteli, yani dolu dolu, ince ruhlu, hisli misli, neşeli eğlenceli, heyecanlı capcanlı, daha ilgili, daha bilgili zaman geçirmeye çalış ailenle ya da arkadaşlarınla ki, mutsuz ‘geçmiş zaman’ı telafi edebilesin.
Kendini eğitebileceğin, geliştirebileceğin, güzelleştirebileceğin birçok alternatif ve öğreti var. Onları araştırabilirsin. Ben de ara ara göstermeye çalışıyorum zaten araştırabileceğin şeyleri.
Takıntılarından ve fobilerinden kurtulup, hobilerine vakit ayırabilmeyi düzenli hale getirmeye çalış. Göreceksin nasıl değiştiğini hayatının.
Eski enerjimizi ve heyecanımızı geri kazanabilmek adına ne yapılabilirse, onları yapmaya çalışıyoruz işte.
Zor vesselam… Kadın olmak çok zor. Ama konumuz tam olarak bu değil, dağıtma beni okuyucu!
Kırk Yaşına Hoş Geldin
“Korkma, bitmez o damarlarda gezen heyecanlı kanın. Hiç sıkılmasın boşuna canın.
Korkma erken menopozdan, eldeki kozdan, evdeki tozdan.
Ama korkma yalnızlıktan, ‘evde kalmak’ tan, ruh eşine geç kalmaktan, erken yaşlanmaktan, çocuk var diye boşanmaktan, yeni hayatına koşmaktan.”
Ayrıca, Korkma! Altı üstü yepisyeni, mis gibi, tertemiz bir kırk!
Yeter ki kalma kalbi kırık! ツ
Sen kadınsın bi’ kere… Özelsin.
Kırk’ın da özel olacak merak etme.
Bin bir türlü derdin de olsa, hayatın güllük gülistanlık da olsa, bu kırk’a illaki girilecek ve alnının akı ile çıkılacak, o kadar!
Yeter ki sen kendini mutlu tutmayı bil. Onu bunu da dert etme öyle ki, zaten etmemeyi öğretecek sana kırk!..
Kendiliğinden, şıpadanak bambaşka bir kafaya bürüneceksin ve o kafayı çoook seveceksin.
Çok ciddiyim ki, ben öyle her zaman ciddi olabilen biri değilim görüyorsun?!. ツ
Kırk Yaşında Olmanın Güzellikleri
❥❥❥ Bir kere en başta söylemeliyim ki; ‘çokta fifi’ moduna girmek işin en güzel kısmı. İnsanları bu modda görmeye başlıyorsun ve hayat pespembeleşiveriyor birden.
Kimseyi umursamıyor, damarına basana ağzına geleni en bi’ doğrusundan, çekinmeden söyleyebiliyorsun. Ha, bu kendiliğinden oluyor, öyle çabalamana filan gerek yok.
Değiştirmeye çabalamıyorsun insancıkları. Bırakıyorsun kendi haline, havale ediyorsun gerekli yere.
❥❥❥ ‘Az aşım, kaygısız başım’ deyip muhallebi kıvamında güzelleşiyorsun yumuşak yumuşak.
❥❥❥ Mutluluğun aslında nerede ve nasıl olduğunu keşfediyor, geç kalmış da olsan keyfine varıyorsun.
❥❥❥ Ancak istediğinle, istediğin mesafeyi şakadanak koyabiliyorsun arana. “Ben üzüleceğime, o üzülsün acık da, aaa, yeter be…” diyorsun en volümlüsünden.
❥❥❥ Gülmenin de ağlamanın da dibine vurabiliyorsun gönlünce. ‘Kim ne der?’ demeden, yayıla yayıla.
❥❥❥ Her şeye ‘Evet’ dememen gerektiğini ve insanları daha kolay anlayıp, algılayıp, analiz edebiliyor ve gerektiğinde gereken tavrı sergileyebiliyorsun en hayırlısıyla ve en ‘hayır’lısıyla.
❥❥❥ Seni düşünmeyene, değer vermeyene bir çabuktan; ‘Güle Güle’ diyebiliyorsun en cesaretlisinden.
❥❥❥ Yenilgilerin, yanılgıların, kayıbın, ayıbın, günahın ve sevabın ile yüzleşiyor; bunlarla kendiliğinden geliştirdiğin ya da öğrendiğin taktiklerle mücadele edip, hayatını geri kazanabiliyorsun.
❥❥❥ Yapmacıklıktan uzak, içindekileri dan dan söyleyen bir karaktere bürünüyorsun ve sonra ‘Ben neymişim be abi?’ diyorsun.
Her şeyden önce ve herkese rağmen gülümseyebiliyorsun hayata!
Elli’lerin keyfini süren bir kadın olarak canım hemcinsim, sesime kulak ver bak ne diyorum;
(Kız, ben ne dediğimi biliyor muyum, Allah beni n’apmaya?.. Şaka şaka… Biliyorum da söylüyorum şekerim, pek güzel ve pek keyifli bir yaş bu kırk. Tabii…)
Kırk Yaşına Girerken Sağlıklı Yaş Almak İçin Ne Yapmalı?
❥❥❥ Bol bol, vücudunun istediği ve istemediği kadar suyunu iç. Ben limon dilimi koyuyorum mesela. Çok keyifli içiyorum o zaman çünkü nerdeyse hiç içemiyorum su, aklıma bile gelmiyor yani o derece.
Sen dediğimi yap o yüzden, yaptığımı yapma…
Arada ‘ingiliz karbonatı’ atıyorum suya, öyle içiyorum. Sen de araştır istersen.
Bak bakalım, iste kullan, isteme kullanma ya da isteğe bağlı emekli ol, ne bileyim?..
❥❥❥ Tuz ve şekerden uzak dur. Artık bünye her bir şeyi öyle kolayca özümsemeyebilir şekerim.
İstediğini ye ama insan gibi ye, miden çöplük değil. Tadımlık. Böyle güzelce yersen, bilmemne diyetleri yapmak zorunda da kalmazsın.
❥❥❥ Sporunu yap canım gönüldaşım.
Sana “Kalk, spor salonuna git yazın sıcakta, ya da karda kışta” demiyorum.
Yeter ki hareket et. İnternetin var mı?
Aç videoları izle, kopyala yapıştır gözünle.
Ekipman vs. bir şeye ihtiyacın yok illaki.
Sen bolca hareket ettikçe bedenin de beynin de güzelleşecek, inan.
❥❥❥ Gülümse…
Her daim, her yerde, herkese ve her şeye gülümse. Hayata gülümse her şeye ve herkese rağmen gülümse.
Velhasıl kelam…
Kırk, öcü değil. O da senin benim gibi insan…ツ
Sözün özü, öküzün gözü (ben cabarne ve shiraz seviyorum gerçi ama o da olur),
Ebe ninenin örekesi, *
Benden söyleyesi,
Sen istersen dinleyesi…
Şöyle ki;
Kırk Yaş Sendromu Diye Bir Şey Yok
Aslına bakarsan, hiçbir yaşın sendrom’u yok. Biz kendimiz yaratıyoruz illaki çok lazımmış gibi. Tabii canım. Sen ileriye bak, geçmişe değil.
“Hani gençtik, bu yaşa ne ara geçtik?” diye hırpalama kendini yok yere. Sonradan; “Ayol ne aptalmışım ya?!.” dersin biriktirdiğin sinir streslere şaşa kalırken ama iş işten geçmiş olur.
Geçmiş zaman olur. Vaktini iyileşmeye çalışmakla geçirirsin sonra.
Canım kadın gönüldaşım… İşte, böyleyken böyle.
Üzülür sıkılırsan, beni hatırla.
Sana söz yine baharlar gelecek, gülümseyeceksin hayata.
(Kafiye seviyom ben. ツ )
Canım erkek gönüldaşım… Seni unutmuş değilim.
Şöyle iki kelime dertleşeyim dedim de hemcinsimle müsaadenle.
Senin de dertlerin çok, biliyorum. Sen de mutlu ol. İtalyanların dediği gibi; “Koy’ver gitsin!”
“Bi’ sussa da, kalkıp gitsek şunun başından” diyorsundur sen şimdi içinden. Korkma, dışından söyle. Nasılsa duymayacağım…ツ
Ama gerçekten de korkma, dışından söyle ne söyleyeceksen hayata ya da insanlara.
Kırklısın sen artık.
Tabii… Her bi’şeye hakkın var.
Minnak Bir Not
Ayrıca, Bkz. *Öreke:
Ancak yaklaşık 1 metre uzunluğundadır.
Özellikle kızılcık ağacından yapılır, uç tarafı yünü tutması için çatallıdır.
Alt tarafında ‘arşak‘ denilen bir çubuk ve topaç benzeri, ortası delik bir aparat bulunur.
Bel’e bir kuşak yardımıyla bağlanır. Arşak çevirilir ve yün ip olarak arşak’ta toplanır.
Öreke’ ye terbiyesiz bir mana içeriyormuş gibi haksızlık edilmektedir.
Milletimin efendisi kadınlarımız, çorap ipi veya kazak ipi hazırlamak için kullanmaktadırlar bu faideli aleti.
Bu yüce öğretiyi de aldığına göre, şimdi yavaşca ve sakince telefonunu ya da bilgisayarını kapayıp pencereni aç ve derin bir ‘oh’ çek en temizinden canım okur.
Ölümsüz ruhlarımızın huzurla dolması temennisiyle…
Doğala özdeş aromalı, katkısız, saf, temiz, berrak zihinli, huzurlu ve sağlıklı günler dilerim güzel gönüldaş.
Minnak Bir Not Daha
Ayrıca izlemek istersen diye;
165 Yıl Yaşayan Hunza Türkleri ve Hunza Kabilesinin Sırları