Ertelemek sözcüğü, sonraya bırakmak, tecil etmek, talik etmek olarak tanımlanmaktadır.
Ancak ertelemek ve erteleme davranışı birçoğumuzun günlük hayatta kullandığı süreçlerdir.
Hangimiz yapmamız gereken birçok iş varken kahvemizi içip kitabımıza devam etmeyiz ki?
Her ne kadar günümüzde kapitalist hayata ve hızlı dönüşen ve değişen dünyanın bir parçası olarak görülse de erteleme davranışı tarihte Sokrates ve Aristoteles gibi yunan filozoflarının da gündeminde yer almıştır.
Konuya benzer içerikteki Hayatın Özeti yazımızı da okumanızı öneririz.
Yüzyıllar boyu süregelen bu sık kullanılan davranış tembellikle karıştırılsa da aynı şey değildir. Ertelemeyi, bir davranışın diğer davranışa tercihi olarak da açıklayabiliriz.
Bu tercih nedeniyle bireyler genellikle sorun yaşadıklarını ve bu davranışlarını değiştirmek istediklerini ifade ederler.
Davranış alışkanlığa dönüştüğünde bunu kişilik özelliği olarak tanımlayabiliriz.
Durumu kişilik özelliği ve alışkanlık olarak tanımladığımızda sürecin değişim süresi de aynı oranda artacaktır.
Bu oranlar küçümsenmeyecek kadar yüksektir.
Neden Ertelemek?
Her ne kadar davranış birey bazında gerçekleşse de etkisi birey bazında kalmamaktadır.
Bu da sosyal yaşantıda olumsuzluklara yol açmaktadır.
Başarısız olma korkusu ve görevden hoşlanmama erteleme davranışının iki temel unsurudur.
Değerlendirilme kaygısı, mükemmeliyetçilik, özgüven eksikliği,
başarısızlık korkusunun altında yer almakla birlikte diğer unsur yapılacak işten
haz etmemeyi içermektedir (Solomon ve Rothblum, 1984).
Ancak birey yapması gerekeni ertelediğinde değerlendirilmekten de kaçınmış olacaktır.
Bu kaçınma davranışı bir baş etme stratejisi olarak geliştirilmiş olacaktır.
Günlük yaşamda insanlar problemleriyle baş etmek için farklı stratejiler kullanmaktadırlar. Burada kritik olan bu stratejilerin işlevsel olup olmamasıdır.
İlk paragrafta bahsedildiği gibi bu stratejiyi bireyler değiştirmek istemektedirler.
Ertelenen davranışı yerine getirmeyen birey dışsal atıf yaparak benlik saygısını incitmemiş olacaktır.
Bu da benliğe yönelik bir savunma sağlayacaktır.
Diğer unsur hazza yönelme anhedonist olandan kaçmadır.
Bu gibi durumlarda süperego ve idin çatışma içinde olduğunu söyleyebiliriz.
Freud’un yapısal kuramına göre id ile yönetilen birey hazza yönelecek ve dürtüsel davranarak anlık hazza ulaşmak için erteleme davranışında bulunacaktır.
Ego ise bu çatışmanın arasında kalan kısımdır.
Süper ego ise manevi ve etik düşüncelerle ile beraber idi kontrol eder.
Ancak süper egosu baskın gelen bireyin daha az erteleme davranışında bulunması veya çok daha fazla erteleme davranışında bulunması gözlenebilmektedir.
Sonuç
Bu bireyler davranışlarını erteleyerek anlık hazzı elde etme dürtüselliğinde bulunmayacak ve etik ilkeleri nedeniyle de randevularını aksatmayacaktır.
Sizin de etrafınızda böyle insanlar vardır.
Bu insanları genel olarak dakik olarak tanımlarız.
Diğer bir boyutuyla ise yalan söyleme becerilerini başarılı kullanarak erteleme davranışını sık tekrarlayabilirler.
Pek çok insanın yapmak istemediği bu davranışı nasıl değiştirilebilir veya işlevsel hale getirilebilir?
Burada bahsedebileceğiz birkaç nokta var.
Günümüzü iyi planlamamak, işlerimizin aksamasına ve diğerler işlerinde ertelenmesine sebep olacaktır.
Bir diğer nokta ise sınırları olmayan bireylerin ‘Hayır’ demek konusunda yaşadığı içsel sıkıntıdan kaynaklanmaktadır.
Hayır diyemeyen birey kendisine yöneltilen teklifi reddetmeyecektir.
Anlık içsel sıkıntı yaşamamak için yapılan bu kaçınma randevu günü geldiği zaman erteleme bahanelerine dönüşecektir.
Sonuçta birey sınırlarını çizmiş olduğunda sınır problemleri yaşamayacak ve bu bahanelere ihtiyacı kalmayacaktır.
Bu konu hakkında farklı bir kaynaktan da okumak isterseniz https://pdr.itu.edu.tr web sayfasındaki ilgili yazıyı önerebilirim.