Emeklilik özgürlük mü sorusunu biraz açalım.
Emeklilik her ne kadar yıllarca planlanan ve iple çekilen bir durum olsa da, gelip çattığında kişi kendini yıllardır
alışık olduğu bir hayat çizgisinin dışında bulur.
Her şeyden önce ülkemizde daha çocuk yaşlardan itibaren kişilere, kendilerine toplumda yer kazandıracak,
iyi bir kazanç ve statü sağlayacak hedefler gösterilmektedir.
Ancak başkalarının gerisinde kalmamak, kimselere muhtaç olmamak, kendisine gösterilen hedefe ulaşmak için iyi bir
öğrenci olmalı, filan okula girmeli, derslerinden başka bir şey düşünmemelidir.
Daha sonra bir işe girmek, belirli bir para kazanmak, düzgün
bir yaşam standardı elde etmek, bir de unvan sahibi olmak bir anlamda başarıyla eşanlamlıdır.
Ancak insanlar hayatlarını değer verdikleri amaçlara ulaşmak için değil de, olumsuz koşullardan kaçınmak için yaşarlar.
Sonuç olarak sabahları onları uyandıran saatin zil sesi bir alarm vermektedir:
İşine geç kalırsa cezalandırılabilir.
Ama başarı, “olmak” olarak algılanır, “yapmak” olarak değil.
Oysa başarı, “hayat amaçları” na ve “varlık nedeni” ne hizmet edecek bir şeyler yapmaktır.
Ancak bunu başaran insanları sabahları uyandıran saatin zili ise fırsatları haber vermektedir.
Ancak başarıyı bir işe sahip olmakta, ailesinin geçimini, sosyal ihtiyaçlarını, kendini gerçekleştirmeyi ve
kimliğini işinde bulan kişiler,
Sonuç olarak emeklilik anı geldiğinde, yalnızca aylık gelirlerini değil, mevkilerini, toplum içindeki “itibarları”nı,
çalıştığı yere ait olma duygusunu, günlük temposunu ve hatta “başarıları” nı da kaybeder.
Sudan çıkmış balık gibi, ne yapacağını şaşırır.
Her meslekten insan için emeklilik bir sorun oluşturuyor mu?
Toplumda en gözde meslekleri yürütenler bile, emekli olunca ne yapacağını bilemez,
kendini yalnız ve işlevsiz hisseder.
Başarı ihtiyacını çoğu kez, geçmiş başarılarla övünerek, güç ihtiyacını yakın çevresini kırıp dökerek,
ilişki ihtiyacını içki sofralarında, oyun masalarında karşılamaya çalışır.
Yaşama motivasyonunu kaybeden kişilerde, “işe yaramazlık ve değersizlik duygusu”
sonucunda, aşırı stres, çevresiyle bağların kopması ve ruhsal sorunlar görülmeye başlar.
Çoğu çalışan için emeklilik özlemle beklenen bir dönemdir.
“Bir emekli olayım, Bodrum’a yerleşip balık tutacağım”,
“Bir emekli olsam da sevdiğim şeyleri yapsam”…
Bu liste uzar gider.
Ertelenen hayaller, zamansızlıktan yapılamayan keyifler, kaçırılan kaçamaklar hep emekliliğe bırakılır.
Emeklilikte ilişki yönetimi zorlaşır mı?
Emeklilik her ne kadar yıllarca planlanan ve iple çekilen bir durum olsa da,
gelip çattığında kişi kendini yıllardır alışık olduğu bir hayat çizgisinin dışında bulur.
Her sabah gittiği yol yoktur.
Sürekli gördüğü ve gördüğünde kendini iyi hissettiği insanlar yoktur.
Hazır ilişkiler yoktur, ilişkiyi kendisinin bulması ve kurması gerekir.
Yöneticinin etrafında onu dikkatle dinleyip, denileni yapan kişiler yoktur.
Günde 3 saat görülen bir eş ya da çocuklar, artık 17 saat görülmeye başlanmıştır.
İş hayatında ne enerjiyi yükseltmeye yarayan öfke ve kaygılar, ne de coşkuyu artıran başarılar yoktur.
Emeklilikte “Hiç kimse” olmak kaçınılmaz mı?
Türkiye’nin kendisine hedef koyduğu AB üyesi ülkelere baktığımızda, emeklilik olgusunun yalnızca parasal
güvenceden ibaret olmadığını görüyoruz.
Gelişmiş ülkelerde, emeklilikte maddi olanakların sağlanmasının yanı sıra, bireylerin emekliliğe hazırlanması ve
emeklilik sonrası hayatların planlanabilmesi için programlar gerçekleştiriliyor.
Bireyin bağlı olduğu kurumlar tarafından verilen bu destek, emeklilikten sonra hayatın sürdürülmesinde kolaylık sağlıyor.
Türkiye Avrupa Birliği içinde yer alabilmenin mücadelesini veriyor.
AB üyesi olmanın bir yönü, ekonomik kalkınmanın ivme kazanması, refah düzeyinin artması ise,
daha temel bir yönü de Türk insanının daha gelişmiş ve insanca bir yaşam kalitesine sahip olması.
Avrupa değerleri ve kriterlerinin özü ve çıkış noktasını insana verilen değer,
daha iyi yaşam koşulları sağlamak için insana yatırım yapılması oluşturuyor.
Türkiye AB sürecinde yasal düzenlemeler ve ekonomik uyarlamalar yapma aşamasındayken,
insan potansiyelini daha gelişmiş yaşam düzeylerine hazırlamayı da gözden kaçırmamalıdır.
Aksi halde, Milli Piyango’dan çıkan ikramiye karşısında dağılan,
kazandığı ikramiyeyi nasıl yöneteceğini bilemeyip birkaç yılda tüketen kişilere benzemek işten değil.
Yeni bir yaşama geçişte bireysel özellikler ne kadar önemli?
Emeklilik, kişinin kendini içinde bulduğu, hayatına anlam veren, işinin dışında varlığını zenginleştiren
ilgi alanlarını sürdürebildiği yeni bir dönem olmalıdır.
Gerek iş yaşamı boyunca, gerekse ilerleyen yaşlarda, bilinçli bir çaba ve profesyonel bir destekle kişinin kendini
iyi tanıması ve geliştirmek istediği değerlerinin farkında olması sağlanmalıdır.
Yeni bir yaşama geçişte uyum gücü ve düzeyi, en temel belirleyicidir.
Beklenilenin dışındaki zorluklarla başaçıkmanın önkoşulu, alışılmış tutumları,
davranışları ve yöntemleri mercek altına koymak, objektif ve güvenli ölçütlerle değerlendirebilmektir.
Gelecekle ilgili resmimizi sadece beklentilerimize dayanarak değil, bu değerlendirmelerle paralellik kurarak çizmek uygun olur.
İnsanın hazırlıklı olduğu bir durumda bile, değişen şartlara uyum sağlaması bir çaba gerektirir,
bilgi ve desteğe ihtiyacı vardır.
Yeniliğe ve değişime uyum sağlanabildiği düzeyde denge sağlanmaktadır.
Burada bireysel ve sosyal ihtiyaçlar, kişilik özellikleri, hayata ilişkin beklenti ve değerler,
mesleki yetkinlikler, tecrübe ve ekonomik durum, farklılık yaratan önemli değişkenlerdir.
Türkiye’de emeklilik sendromuna karşı bir sistem var mı?
Ülkemizde bireylerin emeklilik sonrası yaşayacakları “Hayat Krizi” nden
korunmaları için oluşturulan ilk sistemin öncülüğünü https://www.baltasgrubu.com yapıyor.
Bu sisteme “Aktif Emeklilik Programı” adını veriyoruz.
Ne yazık ki ülkemizde insana yatırım yalnızca, iş hayatı ekseninde kısıtlanmaktadır.
Oysa emeklilik ne hayatın sonu ne de yeni bir başlangıç.
Bizler, bireylerin emeklilik sonrası çevreleri ve iç dünyaları ile uyum içinde yaşayabilmeleri için
Aktif Emeklilik Programı’nı geliştirdik.
8 günlük bu program çerçevesinde, emeklilik öncesindeki dönemde, kişilerin değerlerini fark etmelerini, tercihlerini belirlemelerini sağlıyoruz.
Burada önemli olan, kişinin kendini tanıyarak, sistemli ve disiplinli bir süreç içinde kendisine sürdürülebilir bir uğraş seçmesidir.
Nelerden zevk aldığını, neleri yapmanın onun kimliği ve kişiliğiyle uyumlu olduğunu,
nelerin değerleriyle örtüştüğünü,
hangi uğraşı hayat boyu kendine amaç olarak seçeceğini bulmak kritik bir süreçtir.
İşte bu nedenle, bu süreçte kişilere profesyonel destek almalarını tavsiye ediyoruz.
Kurumlar bu programı almak konusunda ne kadar istekli?
Ancak ülkemizde, dünya standartlarında hazırlanan ve Türk kültür değerleriyle uyumlu olarak
uygulanabilen böylesi bir program beklendiği ölçüde talep görmemektedir.
Emeklilik hayatımızın daha derinlemesine yaşandığı ve tadının çıkarıldığı bir dönemi olmalıdır.
Bu dönemde huzuru bulmak, hayatını zenginleştirmek, en az maddi olanaklar kadar önemlidir.
Özellikle kurumların, yıllar boyu emek veren çalışanlarına bir armağan olarak sunabilecekleri
Aktif Emeklilik Programı, kişinin yeniden kendini gözden geçirmesine,
Kendisi ile ilgili haberdarlık geliştirmesine,
Yeni hayatını tanımlamasına,
Stresi ile başa çıkabilmesine,
Yeni iş olanakları yaratması konusunda yetkinlik geliştirmesine ve finansal olarak durumunu gözden geçirmesine yardımcı oluyor.
Bu programla, emeklilik yaşı yaklaştıkça paniğe kapılan genel müdürlerin, profesörlerin, işlerinde uzmanlaşmış tüm çalışanların ve henüz çalışma gücünü yitirmeden emekli olan deneyimli iş gücünün,
yeniden topluma kazandırılması amaçlanmaktadır.
Ayrıca benzer konudaki Emeklilikte öğrenme sürecimiz yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.