Çay; Sofralarımızın vazgeçilmezi, kahvaltıların kraliçesi, yemek sonralarının aranılan lezzetidir.

Her şeyden önce samimi kırmızı bu ay satırlarımın konuğu olacak.

Ancak sıcacık sohbetlerin arasına katılan bir doyumsuz içecektir.

Samimi Kırmızı
Samimi Kırmızı

Ayrıca güzel bir nefes alma molası,

Ama stres atabilme aracı olarak yüzyıllardır sofralara, sohbetlere tat katar.

Fakat bakalım çayın hikâyesi nasıl başlamış.

Her şeyden önce ilk kez Çin’de ortaya çıkan çayın tarihi M.Ö. III. yüzyıla dayanmaktadır.

Ama rivayete göre, M.Ö. 2700’lerde İmparator ShennNung bir çay ağacının altında oturur.

Bu sırada elindeki sıcak su dolu kâseye birkaç yaprak çay yaprağı düşer.

Düşen yaprakların suya verdiği renk ve tat imparatorun hoşuna gider.

ShennNung’un bunu içerek şifa bulmasının üzerine,

şifa bulmak amacıyla ilaç olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Başlangıçta tedavi amacıyla kullanılan çay, Çin’de ticaretin gelişmeye başlamasıyla ticari bir unsur haline gelir.

Çin’de çok önemli bir üründür.

Yolunuz genellikle çarşı içlerinde sağlı sollu yeşil çay satan dükkânların arasından geçiyor. Rahatlatan aroması ile bu lezzet Çinlilerce şifa niyetine de kullanılmakta.

Yaprakları toplanıp, kısa bir süre kurutularak içilince vücut için antioksidan vazifesi gördüğü söylense de,

üç fincanı geçmemeye dikkat ediyorum.

Puar
Puar

Yıllandırılarak kurutulan yaprakları ise siyah bir renk alarak bu kez karşımıza ‘Puar’ ismi ile çıkıyor.

Puar ne kadar yıllanmışsa ve bir Çinli dostunuz onu size armağan etmişse,

senin yaşadığım sürece dostum olduğunu kabul ediyorum demek istemiştir.

Bu Çin’de önemli bir ritüeldir.

Ayrıca Çay mı Kahve mi Tüketelim? ve Papatya Çayı ile Fitoterapi Nedir? yazılarımızı da okumanızı öneririm.

Çay ve Türkler

Her yerde çay
Her yerde çay

Çayı ilk içen Türk’ün Hoca Ahmet Yesevi’nin olduğu birçok kaynakta bildirilmekle beraber,

Türklerin çay ile tanışması ise XIX. Yüzyılda mümkün olur.

1879 yılında, Basra Valiliği’nde bulunmuştur.

Hacı Mehmet İzzet Efendi yayımladığı “Çay Risalesi” adlı eserinde, çayın faydalarından bahseder ve sıklıkla tüketilmesini tavsiye etmektedir. 

II. Abdülhamit döneminde ilk kez zirai bir ürün olarak düşünülmüştür.

1894 yılında, Orman, Madenler ve Tarım Bakanlığı’ndan dönemin sadrazamına bir belge yazılmıştır.

Belgede çayın ticari değerinin yanı sıra şifa kaynağı olduğu belirtilerek,

tarımının yapılması amacıyla ‘uygundur’ onayı istenmiştir.

Konuyla ilgili onayın kısa süre içinde çıkmasıyla beraber Japonya’dan tohum tedarik edilmiştir.

Çay ve Gölgeler
Çay ve Gölgeler

Çayın ekimi ile ilgili ilk girişimler Bursa’da gerçekleşir,

Ancak ekolojik koşulların elverişsizliği sebebiyle bu girişimler başarısızlıkla sonuçlanır.

1917 yılında Halkalı Yüksek Ziraat Mektebi Müdür Vekili Ali Rıza Erten ve beraberindeki heyet,

Yetiştirilen bölgeyi incelemek üzere Batum’a gider.

Doğu Karadeniz’de Rize ve çevresinin toprak ve iklim koşulları itibariyle Batum’la benzerlik gösterdiğini anlatan

bir rapor hazırlar ve dönemin Ekonomi Bakanlığı’na sunar.  

Rapor, I. Dünya Savaşı nedeniyle askıya alınsa da 1924 yılında Rize ve çevresindeki

Sosyo-ekonomik sorunların tartışıldığı bu dönemde tekrar gündeme alınır.

Türkiye’de Yetiştirilmeye Başlanması

Haremtepede çay hasatı
Haremtepede çay hasatı

Böylece 1924 tarihli çay, mandalina ve portakal yetiştirilmesine ilişkin 407 Sayılı Kanun çıkartılır.

Dönemin Ziraat Umum Müdürü Zihni Derin tarafından başlatılan ilk çalışmalar,

Gürcistan’dan getirtilen ilk tohumlarla mümkün olur.

Rizeli üreticilere dağıtılan bu tohumlarla Borçka’da ilk deneme üretimleri başlar.

Deneme üretimlerinin başarılı sonuçlanmasıyla, 1937’de Batum’dan 20 ton tohumu ithal edilerek ve

ilk mahsul 1938 yılında alınmıştır.

Rize’ye ilk tohumunu getiren Hulusi Karadeniz ile ilk çay kanununun hazırlanmasında emeği geçen

Esat Özoğuz’da bölgede saygıyla anılan unutulmaz isimlerdir.  

1930’lu yılların sonunda bölgede birçok küçük ölçekli fabrika kurulmasından sonra, bugün Rize’nin ekonomisinin vazgeçilmezi haline gelmiştir.

Dünyada en çok tüketen ülkeler arasında Türkiye’nin de yer aldığının da unutmadan altını çizelim.

1900’lü yıllara kadar çayı tanımayan ve tam bir ’kahve tiryakisi’ olan Türkiye’de bugün çay, sudan sonra en sık tüketilen içecek haline gelmiş durumdadır.

Türkiye’de en çok üretilen il Rize’dir.

Üzerine söylenecek çok söz olan çay, Rize Ticaret Borsası web sitesinden aldığım hikâye ile Türkiye’de de ne değerli bir felsefesi olduğunu hissettiriyor.

Türkiye’de çay denilince Rize aklınıza geliveriyor.

Ritim ve renk dolu Çaylıklarda kendinizi kaybediyor ve sunulan lezzetli ve samimi kırmızı ile rahatlıyorsunuz.

Rize Çayeli’ne Haremtepe Köyüne vardığınızda Kenan Çiftçinin gülen yüzü ve sıcacık, içinizi rahatlatan lezzetli çayını dudaklarınıza değirdiğinizde bütün tasalarınızı unutur, sohbetin en güzeline kapılırsınız.

Türkler çayı farklı demler, hikâyedekifelsefe de her şeyin deminde kalması gereğini hatırlatır.

Dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin, ülkemizde usulünce demlenen ince belli bir bardakta içeceğiniz çayı hep özlersiniz.

Çay Hikâyesi

Çay Keyfi
Çay Keyfi

Çayın alt demliği kaynanadır.

Sürekli kaynar durur.

Hatta dikkat edilmezse taşabilmektedir.

Üst demlik gelindir alt demlik kaynadıkça onunda harareti artar ama zamanla da olgunlaşır ve demlenmektedir.

Gelinin kocası bardaktır her iki çaydanlık’ tanda yeterince nasibini alır.

Biraz kaynana doldurur onu biraz da gelin, bu nedenle de denge unsurudur.

Açık ya da demli çayın hoşa gitmemesi de bundandır.

Çocuklar çayın şekeridir, tat verir.

Sıcak bir çay
Sıcak bir çay

Çok şeker, çayın lezzetini bozar.

Şekersiz çaya alışanlara ise bir tanesi bile fazla gelir.

Görümce ise çay kaşığıdır.

Arada bir gelir karıştırıp gider.

Kayınpedere gelince o da çay tabağıdır.

Çayın demine suyuna karışmaz.

Bir kenarda oturur.

Sadece dökülenleri toplar ve çevreye zarar vermesini engeller.

Ancak arasıra boşaltılması gerekir.

Yoksa taşıp her şeyi berbat edebilmektedir.

Ancak süzgeci ailenin sahip olduğu değerlerdir.

Her şeyden önce aileyi dış müdahalelerden korur.

Fakat delikleri büyük olursa çayın tadı kaçar.

Ayrıca suyu ısıtan ateş ise hoşgörüdür.

Sonuçta o olmadan çay da olmaz.

Kısacası bir bardak çay ailedir.

Ve… 

Ağız tadı ile içilen bir bardak çayın üstüne yoktur.

Ağzınızın tadı hep yerinde olsun.

Türk usulü ince belli bardakta keyifle yudumlayacağınızçay ile sağlık ve mutluluk içinde geçen bir yaşam dilerim.

Sevgiyle kalın.

Kaynakça:

Rize Ticaret Borsası https://www.rtb.org.tr/tr/ web sitesi

-Çayın tarihçesi

-Çayın hikâyesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Close
KIRKINDAN SONRA © Copyright 2020. All rights reserved.
Close
× Bize yazabilirsiniz !