Bir sorunumuz var derken sadece ülkemizi değil tüm dünyayı ilgilendiren bir sorundan bahsedeceğiz.
Her şeyden önce TÜİK verilerine göre ülkemizdeki en son yapılan nüfus sayımına göre;
Yıl Toplam Nüfus Erkek Nüfusu Kadın Nüfusu
2021 84.680.273 41.915.985 42.252.172
Olduğunu biliyoruz. https://data.tuik.gov.tr
Ancak sanayileşen ülkemizdeki bu nüfusun çoğunluğunun şehirlerde yaşamakta olduğu da bir gerçektir.
Ama önceki yıllarda bu tam tersine iken kırsaldaki yaşam şartları nedeni ile birçok kişi köy ve
kasabalardan şehirlere akın etmiştir.
Fakat pandemi döneminde şehirde yaşayanlar evden çalışabileceklerini görerek ya yazlıklarına veya
yazlık kentlerde yer kiralayarak buralara yerleşmişlerdir.
Ancak pandemi bitiminde de tekrar şehirlere dönmek istemeyenler de olmuşsa da yine de şehir merkezlerindeki nüfus oldukça yoğundur.
Buradan yola çıkarak sizinle bazı istatistikler paylaşalım.
Türkiye’de il ve ilçe merkezlerinde ikamet edenlerin oranı 2016 yılında %92,3 iken,
bu oran 2017 yılında %92,5 olmuştur.
Belde ve köylerde yaşayanların oranı ise %7,5 olarak tespit edilmiştir.
Son yaşanan depremler ile gündeme gelen İstanbul’da ise Türkiye nüfusunun %18,6’sı ikamet etmektedir (TÜİK, 2018).
Hatta bu yeni veriler ile 20 milyonu bulmaktadır da.
Bir Sorunumuz Var ve Çözüm Üretmeliyiz
Yapısal değişimi ifade eden bir iç göç hareketi olan nüfusa bağlı kentleşme süreci;
Yaşamlarını kırsal alanlarda sürdüren kişilerin, ekonomik, sosyal ve kültürel nedenlerle yaşadıkları
yerlerden ayrılarak kentlerde yaşamaya başlaması süreci olarak tanımlanmaktadır.
Ayrıca bu her ülkenin sanayileşme ve modernleşme sürecinde yaşadığı değişimi ve dönüşümü ifade etmektedir.
Her şeyden önce bu süreç, insanların sahip oldukları özelliklerini değiştirerek kentlerde yeni ekonomik ve kültürel alışkanlıklar edinmelerine de neden olmaktadır.
Nüfus hareketlerine ve göçlere bağlı olarak yaşanan hızlı ve plansız kentleşme süreci, sosyal ve
ekonomik değişimlerin yanı sıra, kentte gecekondulaşma, altyapı eksikliği, yeşil alanların tahribatı gibi fiziksel sorunları da ortaya çıkardığı yerel yöneticilerce de dile getirilmektedir.
Ancak göç alan bölgelerin ekonomik, sosyal, kültürel ve demografik özellikleri göç ile gelenlerin sayısına
ve göç edenlerin sahip oldukları sosyo-demografik, ekonomik ve kültürel özelliklere göre şekillenmektedir.
Deprem, Pandemi gibi dış etkenler dışında yaş faktörü de bireylerin göç kararını ve göç hareketini etkileyen en önemli faktörlerden birisi olduğunu da bilmekteyiz.
Yaş ve Göç İlişkisi
Yapılan araştırmalara göre de yaş ve göç etme arasında ters bir orantının olduğu, yaş arttıkça zorunlu
olmayan göçün azaldığı, 20-30 yaş aralığındaki bireylerin göç etme ihtimallerinin daha yüksek olduğu sonucuna varılmaktadır.
Bu durum, kentsel bölgelere gençlerin göç etme olasılıklarının daha yüksek olması, kırda kalanların genellikle yaşlılardan oluşması sonucunu ortaya çıkarmıştır.
Türkiye’de iç göç hareketinin başladığı ilk dönemlerden itibaren genç bireyler kentlere göç ederken;
yaşlı bireyler daha çok kırda kalmayı tercih etmiştir.
Diğer yandan yaşlı bireylerin önemli bir bölümü de akrabalık bağlarını koparmamak, daha iyi ulaşım
ve sağlık imkanlarından yararlanmak gibi nedenlerle aileleriyle birlikte kentlere göç etmişlerdir.
Yaşanan göç hareketinde ailenin genç bir üyesi kente gittikten sonra, diğer üyelerin de onu takip
ederek kentlere gelmesi en sık rastlanan durum olduğu sonucuna varılmıştır.
Ancak kentlerdeki bu hızlı nüfus artışı da bu şehirlerimizin düzensiz ve sağlıksız kentleşmesine neden olmuştur.
Bu konudaki önceki Yeşil Bina ve Döngüsel Kentleşme yazımızı da okumanızı öneririz.