İş Hayatında doyum ve özel hayatta mutluluk neden önemlidir?
Son yıllarda, temel psikoloji bilgisine sahip olmayan kişilerin piyasaya sürdüğü iki geçersiz görüş var.
Bunlardan birincisi, “İstersen başarırsın”, ikincisi ise “Kendine güven, başarırsın”
Bu iki görüş de sınırlı bir geçerliliğe sahip olduğu halde, psikolojide “Barnum Etkisi” olarak tanınan genelleme etkisi sonucunda “bütünüyle doğru” olarak algılanmaktadır.
Her şeyden önce hayat karşısında olumlu yaklaşımın, insan davranışları, tutumları ve elde edilen sonuçlar üzerindeki dönüştürücü etkileri artık biliniyordur.
Ancak olumlu bakış açısı ve iyimserliği, naif ve içi boş bir özgüven ve “istersen başarırsın” düzeyine indirgemek, konunun ciddiyetini ve önemini hafifletmektedir.
Ama ne insan, ne de yaşam bu denli yalın ve basittir.
Ancak her isteyen başarılı olamaz.
Sonuçta başarılı olmak için insanın öncelikle, iş hayatında bedensel ve zihinsel kapasitesi ve ortamının koşullarıyla uyumlu bir şeyi istemesi gerekir.
Bir başka deyişle gerçekçi olmayan hayallerin değil, olabilirliği olan şeylerin peşinde koşması gerekir.
Ayrıca benzer şekilde kendine güven, dış koşullardan etkilenen bir duygudur ve insanlar her konuda başarılı
olamayacağına göre, başarısızlık, değersizlik duygusu da doğurabilmektedir.
Özgüveni en yüksek insanlar, sosyopatlar ve manyaklardır.
İstemek ve özgüven başarının nedeni değil, sadece bir bileşeni olabilmektedir.
İş Hayatında Başarı ve Mutluluğun Ekseni
Bugünlerde pozitif psikolojideki gelişmelerle daha çok hayatımıza girmeye başlayan iki temel ilke vardır.
Bunlardan birincisi, insanların potansiyelini hayata yansıtmasının yolunun, kişinin sahip olduğu güçlü yönlere
odaklanması, isteklerini, çabasını ve özgüvenini bu yönde şekillendirmesidir.
İkincisi ise, Robert Rosenthal’in 1969 yılındaki klasik deneyinden hareketle eğitim dünyasına yön veren “kendini doğrulayan kehanet” anlayışıdır.
Rosenthal’den yüz yıl önce Goethe, “Bir insana olduğu gibi davran, öyle kalacaktır. Olması gerektiği gibi davran, öyle olacaktır” diyerek bu anlayışı dile getirmişti.
Yine Rosenthal’den yaklaşık 60 yıl önce B. Shaw, Pygmalion (Bir Kadın Yarattım) eserinde,
Eliza Doolittle’ın ağzından, “Bir hanımefendi ile çiçekçi kız arasındaki fark, ona gösterilen davranıştır” demiştir.
Odağımız Gerçeğimizdir
Herkes mutlu olmak ister.
İnsanlar birbirlerine her fırsatta mutluluk dileyen kartlar atar, mutluluk dileklerini iletirler.
Ancak mutluluğun tanımını yapmak çok da kolay değildir.
İnsanın istediklerini elde etmesi midir mutluluk, yoksa elde ettiklerini sevmesi midir?
Mutluluk kişinin yaşadığı hayattan genel olarak hoşnut olmasıdır.
Bunun içine, içinde yetiştiği ailesi, ekonomik durumu, sağlığı, mesleği, eşi veya partneri ve varsa çocukları girer.
Hayat doyum puanı, bu alanlarda kişinin kendisini ne ölçüde hoşnut hissettiğine bağlıdır.
Her insanın hayatında yukarıda sayılan alanlarda memnun olmayacağı durumlar da vardır.
Ancak “odağımız gerçeğimizdir” ilkesini benimsediğinizde, hayatınızı değerlendirirken sahip olduklarınızın değerini mi, yoksa kusurunu mu esas aldığınız önem kazanmaktadır.
Talihli İnsanlar mı Mutlu, Mutlu İnsanlar mı Talihli?
Mutlu insanlar talihlidir ve talihlerini kendileri yaratırlar.
Şans ve talih çok kere karıştırılmaktadır.
Bu konuya yakın olan Mutluluk yazımızı da okumanızı öneririm.
Şans, bütünüyle irademizin dışında gelişen bir olaydır.
İnsan şansa müdahale edemez, ancak talihini kendisi yaratır.
Halk arasında çok yaygın olarak kullanılan bir şans tanımı vardır: “Doğru zamanda doğru yerde olmak”. Sağduyuya dayanan bu tanım özünde doğru zihin haritalarını ve doğru tutumu işaret eder.
Talihli insanların en önemli özelliği; hayata karşı olumlu ve yapıcı bir tutum içinde olmalarıdır.
Yönettiğim seminerlerde, yönetici konumundaki birçok deneyimli kişinin “Hayatta elinizden gelen en iyi üç şey nedir?” sorusuna cevap vermekte zorluk çektiğini hayretle görmekteyim.
Oysa hayata karşı olumlu tutum içimdeki insanlar güçlü yönlerine odaklanmakta ve kendi talihlerini kendileri yaratmaktadırlar.
Talihinizi ve Mutluluğunuzu Kendiniz Yaratın
İngiliz araştırmacı R. Wiesman kendi talihlerini yaratan insanların dört özelliği olduğunu ortaya koymuştur.
Aşağıda Wiseman’ın araştırmasından elde ettiği sonuçlardan yola çıkarak oluşturduğu talihli insan profilini bulacaksınız.
Beşinci özellik ise benim gözlemlerim ve deneyimlerimin sonucudur:
- Şansla ilgili fırsatları artırın: Talihli kişiler şans fırsatlarını yaratır, onlara dikkat eder ve onlara doğru hareket eder.
- Kuvvetli bir ilişki ağı kurar ve bunu sürdürür
- Hayata karşı sakin bir tutum içindedir
- Yeni yaşantılara açıktır
2. İçinizden gelen sese kulak verin: Talihli kişiler:
- İç seslerini ve iyi duyguları dinleyerek başarılı seçimler yapar
- Önsezilerini artıracak adımlar atar
3. Olumlu beklentiler içinde olun: Talihli kişilerin gelecekle ilgili beklentileri, hayal ve ideallerinin gerçekleşmesine yardımcı olur. Talihli kişiler:
- Talihlerinin gelecekte de devam edeceğine inanırlar.
- Başarı şansı düşük de olsa, amaçlarına ulaşmak için gayret eder ve başarısızlık durumunda da mücadeleye devam eder
- Başkalarıyla girdikleri etkileşimin de talihli ve başarılı olacağına inanırlar.
4. Kötü talihi iyiye çevirin: Talihli kişiler kötü talihi iyi bir fırsata çevirebilirler:
- Kötü talihin olumlu tarafını görür
- Hayatlarındaki olumsuz bir durumun, uzun dönemde olumluya hizmet edeceğine inanırlar.
- Kötü durumdan şikâyet etmez
- Gelecekte daha kötü durumlarla karşılaşmamak için yapıcı adımlar atar
5. Şikâyet etmeyin: Talihli kişiler değiştiremeyecekleri koşulları kabul eder ve çevrelerindeki kişilerin hayat enerjisini olumsuz etkileyecek davranışlardan kaçınırlar.
- Çevresindeki kişilerle ilişkilerinin duygusal dengesini nötr tutmak için her olumsuz mesaja karşılık 3 olumlu mesaj verir
- İlişkilerini geliştirmek için ise, yine her olumsuz mesaja karşılık 5 olumlu mesaj vermeye özen gösterir
- Çevresindeki insanlara, kendilerini değersiz hissettirecek açık ya da örtük mesajlar vermekten kaçınırlar. Tam tersine, kendilerini iyi hissetmelerine yol açacak açık ya da örtük mesajlar verir.
Kendinize Sorun
Sevgili okuyucular, hayatınızda fark yaratmış, sahip olduğunuz özellikleri kazanmanızda size yardımcı olmuş iki
veya üç kişiyi gözünüzün önüne getirin.
Bunlar büyük ihtimalle eğitim hayatınızın herhangi bir aşamasında karşılaştığınız öğretmenleriniz, aile
büyüklerinizden biri veya ilk çalışma yıllarınızdaki bir yöneticinizdir.
Şimdi, zihninizden bu kişilere ait iki veya üç kişilik özelliği sıralayın.
Sıraladığınız sıfatlar ne olursa olsun, bu insanların ortak özellikleri;
sıcak, yaklaşılabilir, hoşgörülü, aranızdaki yaş ve statü farkına rağmen sizinle eşit ilişki kuran,
sahip olduğunuz önemli bir özelliği fark ederek size güvenini belirtmiş ve fırsat vermiş olmalarıdır.
O halde, eğer insanların potansiyelini ortaya çıkartmak istiyorsak, onları genel ve inandırıcı olmayan ifadelerle coşturacağımızı düşünmek yerine;
gerçek özelliklerini fark ederek, o yönde teşvik ederek ve kapasiteleri ölçüsünde zorlayarak yapabiliriz. İnsanların potansiyellerini ortaya çıkartmak ve hayata yansıtmak, güçlü yönlerine odaklanmakla mümkündür.
İş Hayatının Gerçekleri
Bir yandan kendi işimi yönetirken, bir yandan da bütün sorumluluğunu üstlendikleri işleri yöneten çeşitli kişilerin
görüş ve deneyimlerini paylaşan bir kişi olarak, kendime ilke edindiğim iki temel gerçek var:
Birincisi, “Hiçbir yanlış kendi kendine düzelmez” ve mutlaka iş liderinin müdahalesi gerekir.
İkincisi, “İnsanları zorlamadan yüksek performans elde edilemez”.
Çalışanların özsaygılarını zedelemeden hatalarını düzeltmek, onları sınırlarını genişletmeye zorbalık etmeden zorlamak, insanları yönetmenin inceliğidir.
Sıradan bir yönetici ile iz bırakan bir iş lideri arasındaki temel fark; sıradan yöneticilerin yönetim ilkelerini bireyler arasındaki farklılıkları gözetmeden herkese aynı uygulamaya çalışmaları ve genellemeleri;
iz bırakanların ise bireysel özellikleri fark ederek ve bunları ortaya çıkartarak, yönetim ilkelerini bireysel durumlara uyarlamalarıdır.
Bu inceliği bilen bir iş lideri, her isteyenin başarılı olamayacağını da bilir ve sorumluluğunu taşıdığı insanların karşısına geçerek “İsterseniz başarırsınız” demez.
Ancak, “İnsanları etkileme ve onlarda güven yaratma özelliğin sayesinde geçmişte başardığın şu iş nedeniyle; şimdi aynı özelliklerini kullanarak, önümüzdeki hedefe de ulaşacağına inanıyorum,” der.
“Ben size güveniyorum, siz de kendinize güvenin” demez.
Bunun yerine
“Ayrıntılara gösterdiğin özen ve sonuç alıncaya kadar vazgeçmeden mücadele etme özelliğinle, geçen yılki başarılarına dayanarak ve bu yıl da aynı özelliklerini kullanarak, yeni hedefe ulaşacağın konusunda sana güvenim tam,” der.
Sonuç
Olumlu ve yapıcı bir tutum içinde olan insanlar, güçlü yönlerine odaklanır ve hayatta ellerinden gelen en iyi işi
yapabilecekleri fırsatları yaratırlar.
Böylece de yaptıkları işi seven, sevdikleri işi yapan insanlara dönüşürler.
Sonuçta bu nitelikteki çalışanların olumlu enerjisi kurumları sürdürülebilir başarılara ulaştırır.
Ayrıca çalışanlarının güçlü yönlerine odaklanan organizasyonlar ise, başta performans değerlendirme sistemlerini
sadeleştirmek olmak üzere, insan kaynakları politikalarını bu yeni anlayışın ışığında yeniden gözden geçirmeye
hazır olmalıdırlar.
İş hayatında diğer yazılarım için de https://www.acarbaltas.com/