İki dakikada dünya değişir! Sen de artık değiş!

‘İki Dakika Kuralı’na bağlayacağım ya, girizgahı böyle yaptım o yüzden.

İki Dakika Kuralı
İki Dakika Kuralı

Merhabalar güzel gönüldaş… Kırkından Sonra’ya hoş geldin.

Biraz sohbet edelim mi? Gerçi sadece ben anlatacağım, sen okuyacaksın ama olsun.

Sen de bir şey demek istersen çekinme, yaz yorumunu.

Ben de seni dinlerim.

Burada birlikte harika vakit geçireceğiz.

Kâh gülümseyeceğiz, kâh dertleneceğiz ama illâki kendimizden bir parça bulup, yalnız olmadığımızı göreceğiz. Ayrıca Kırk Yaşına Hoş Geldin yazımızı da okumanızı öneririz.

İki Dakika Kuralın Nasıl Çalışıyor

Haydi başlayalım…

‘Bitti biter, gitti gider’ derken, şaşkın şaşkın uyandık bir sabah erken.

Bahar bitmiş, kış gelmiş, yeni bir yıla girilivermiş…

Matrix’de Kâhin’in dediği gibi;

“Başlangıcı olan her şeyin bir sonu vardır.”

Kötü günlerin biteceğini söyler ve sonunda da biter azimli Neo’nun sayesinde.

Yani kötü günler de geçer biter cancağızım, içini ferah tut.

Gerçi bu ‘Başlangıç – Son’ ikilisini aynı cümlede birleştirmek için kâhin olmaya gerek yok.

Lakin aynı Kahin, finalde Mimar’a;

“Bu barışın ne kadar süreceğini zannediyorsun?”der ve içimize şüphe düşürür. Yani bu bir ‘son’ değil, yeni bir ‘başlangıç’ mıdır?

Ve yahut bu yeni barış halinin de bir gün sonu gelecektir teoriye göre?!

Ve fakat bu sorunun cevabını ne Kâhin, ne bu, ne şu, Neo bilememektedir!

Her şeyi çabucacık tüketiyoruz ve bitiriveriyoruz bir çırpıda oturduğumuz yerden?!…

Kural Nedir

İvan Gonçarov, karakteri Oblomov’a şöyle dedirtir:

* Biliyor musun İlya, sen tıpkı eskiler gibi konuşuyorsun. Eski kitaplarda da böyle yazarlardı. Ama neyse, buna da şükür. Hiç olmazsa kafanı işletiyorsun, uyumuyorsun. Söyle, söyle bakalım; daha neler düşünüyorsun?

~  Daha ne söyleyeyim? Bu insanlara bir bak; aralarında bir tek gürbüz, taze çehre yok.

* İklimden… Bak senin yüzün de iyi değil, oysa hiç evden çıktığın da yok, hep yatıyorsun.

~  Bir tekinde bile sakin, berrak bakışlı göz yok. Herkes birbirine hastalıkların en korkuncu olan can sıkıntısını aşılıyor, herkes dertler içinde bir şeyler arıyor.

Bari bir gerçeğe varsalar da, ya kendilerine ya başkalarına yarasa.

Nerede bir arkadaşları başarı kazansa, betleri benizleri soluyor.

Kimisinin de tek işi her gün mahkemeye gitmek.

Dava beş yıldan beri devam ediyor, karşı taraf kaybedecek, o da beş yıllık bir didinmeden sonra hülyasına kavuşacak.

Beş yıl bekleme odalarında oturup içini çekmek:

İşte size göre hayatın amacı

Kimisi her gün dairede saat beşe kadar oturuyor diye dert yanar, kimisi de böyle bir mutluluğa kavuşmadığı için ahlar, oflar çeker.

* Sen bir feylesofsun İlya. Herkesin bir derdi var, senin yok.

~  Her duydukları şey üzerinde inceden inceye fikir yürütürler ama aslında hiçbir şeyle de candan ilgilendikleri yoktur.

Ha böyle gürültü patırtı etmişler, ha uyumuşlar, hepsi bir. Konuştukları şeyler kiralanmış elbiseler gibi, kendi malları değildir.

Yapacak işleri olmadığı için güçlerini öteye beriye harcarlar.

Her şeye sarılan ilgileri, ruhlarının boşluğunu ve sevgi yoksulluklarını kapayan bir örtüdür. Ama orta halli bir yol seçmek ve orada derin bir iz bırakarak yürümek işlerine gelmez;

Böylesi can sıkar, göze çarpmaz; Çok şey bilmek o zaman işe yaramaz, gösterişe yer kalmaz.

* Evet, İlya, senle ben güçlerimizi boş yere harcamadık diyelim ama hani bizim orta halli yolumuz?

Oblomov birdenbire sustu, sonra sıkıntı içinde:

*Şu planı bir bitirsem, dedi.

Ama bana ne, ne yaparlarsa yapsınlar.

Ne halleri varsa görsünler.

Umurumda bile değiller, onlarda bir şey aradığım da yok; sadece onların yaşadıkları hayatın tabii olmadığını söylüyorum.

Hayır, bu yaşamak değil; tabiatın önümüze koyduğu yasaya, ideale ihanet etmek.

Evet… Bir tek gürbüz, taze çehre yok etrafımızda hakkat değil mi? Hep aynı yüzler, hep aynı terane, hep aynı bahane a dostlar?!.

 “Korkun seni mahkûm eder. Umudun seni özgür bırakır.”

Özlü sözü; 1994 yılı yapımı ve gerçekten en sevdiğim filmlerden biri olan ‘Esaretin Bedeli’inin tagline’ıdır.

Bizdeki; ‘Umut, fakirin ekmeğidir.’ sözü de her ne kadar karamsarmış gibi görünüp,

 ‘Fakir edebiyatı’ olarak nitelendirilse de; umutsuz yaşanamayacağını anlatır ya kendi dilince.

Umudun Bittiği Yerde, Hayat Biter 

Ne geçmişten ne de gelecekten korkmak işe yarar. İleriye bakmak, ileri görüşlü olmak, ümidini yitirmemektir seni ayakta özgürce tutacak olan.

İnsanın özgürlüğü; her şeyi yapabilmesinde değil, istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasındadır.” diyor Jean Jack Rousseau.

Ve benim de yegâne fikrim budur bu konuda. İstemediğimiz şeylerin olmasını engellemek, olanı da değiştirmek için ayağa kalkmamız gerekir şöyle bir silkelenip.

Hayatın her alanında bu böyledir.

‘Armut piş, ağzıma düş’ zihniyetiyle hiçbir yere varamayız.

Bir sürü engelimiz var kendimize koyduğumuz.

Ben de öyleyim tabii, sana laf atmıyorum sadece.

Özeleştiri de yapıyorum kendim kendime. Yapmak lazım çünkü.

Kendini bilmek, geliştirmek lazım.

Tembel teneke bir oblomov olarak, ‘Şunu yapabilmeniz için falanca kural’ diye uygulamaya çalıştığım şeylerde pek de başarılı olduğum söylenemez.

Her şey beyinde bitiyor canım okur

(Hayır şekerim; bir elinde elinde kumanda bir elinde mandalina tv karşısında oturan bey’inden bahsetmiyorum. İvit.)

Ah şu beynimiz. Eğitebilsek, neler neler yapacak da, işte!

Miskinliğimizin üstesinden gelip harekete geçebilsek, hayatın her alanında, istediğimiz her bir şeyi başaracak güce sahip olabiliriz aslında. 

Kötü alışkanlıklarımızı, özünde iyi ama içten içe zararlı alışkanlıklarımızı, ne iyi ne kötü

ve ne idüğü belirsiz alışkanlık ya da alışamadıklarımızı temelli değiştirebilecek birçok metot, hile ve teknik var.

İşte bütün mesele bunları öğrenip, bize uyan birini uygulamaya dökebilmek.

‘İki Dakika Kuralı’ var örneğin… https://medium.com

 Özellikle ‘iki dakika’ diye söylenince kulağa ne kadar da hoş geliyor değil mi? Kolaycacık, hemencecik yapılıverir bir şeymiş gibi duruyor. Lakin ki öyle değildir! ツ

Ama bir düşün bakalım daha önce kime ya da neye, neden iki dakika ayıramadığını.

İki dakikalığına bakman gereken bir şeyi kaç kez reddettin meşgul olduğunu söyleyerek?

Sonuçta bir mesaj yazmak, bir hatır sormak, unutmamak için bir not almak, bir dağınıklığı toplamak, vs. ne kadar zor olabilir?

Liste de daha uzun olabilir değil mi?

Çünkü bilimsel araştırmalara göre iki dakikada yapabileceğimiz bir işi ertelemek, o işi yapma ihtimalimizi ciddi oranda düşüyormuş.

Gerçi bilimin söylemesine bile gerek yok, bariz öyle oluyor zaten. En iyisi hemen yapmak.

Ama kim yapacak?

İki Dakika Kuralı Nedir?

‘Getting Thing Done’ diyor el insanı. Biz de; ‘Hallediver!’diyelim mesela!

Kısaca GTD denen metodu, yönetim danışmanı David Allen keşfetmiş

Yapılacaklar listeni önceliklerine göre organize etmen manasına gelen metot, azıcık uzun ve karmaşık bana göre.

Biz iyisi mi, iki dakikalık bölümüne odaklanalım.

Bir şeyi kısa sürede halledivermek  varken, niçin erteliyoruz akıllım.

Teknik çok basit. Tabii. Olabilir. Olmalı…

Şu sıralamayla gidiyoruz sonuca güzel okur;

  • Topla
  • İşle
  • Düzenle
  • Yap
  • Gözden geçir

O an yapman gereken bir iş varsa ve iki dakikadan az zamanını alacaksa yap gitsin be ya…

En basitinden en zoruna kural aynı. ‘Yap gitsin!’ de diyebiliriz biz buna yani.

İki Dakikada Neler Yapılabilir?

Bulaşıkları lavaboya yığacağına iki dakikada makineye yerleştirebilirsin örneğin.

Yemek yaparken birkaç dakikamızı alacak toparlama işlemini de yaparsak, yemek hazır olduğunda hiçbir dağınıklık da kalmamış olur.

Nasıl fikir? Denendi, onaylandı!

Cevap bekleyen bir maili ertelemeden iki dakikada cevaplayabilirsin belki.

Çünkü erteledikçe külfet olur o, biliyorum da söylüyorum.

Sabah uyanırken rutin olarak iki dakikada esneme, gerinme hareketleri yapıp, uzun vadede enerji ve daha az ağrı sahibi olabilirsin aslında değil mi?

Ki bu her gün uyguladığım bir rutin.

Sen de yap canım gönüldaşım.

O kadar fark ediyor ki, anlatamam. Gerçi anlatıyorum işte. ツ

Örnekler çoğaltılabilir.

Öyleyse çoğaltayım mı? Yok, senin hayal gücüne bırakıyorum şimdilik güzel okur. ツ

Bunları yaptığımızda aradan çıkıp bitiveren ve bizi ferahlatan şeylere kavuşmuş olacağız aslında. Ne hoş değil mi?

Başlamak, Bitirmenin Yarısıdır

Fakat… Bende öyle olmuyor. (Yapabiliyorum sandın değil mi, kandırdım ki!?. ツ)

Lakin azimliyim.

Ajda Pekkan’ın yaşlandığını görmeden, tüm işlerimi halletmiş olacağım ama. Söz! 

İki dakikayı sadece başlamaya bile ayırsak, kâr kârdır. 

Böylece bitirme hızımız ve azmimizde de artış olacaktır.

Bir kere harekete geçtikten sonra, gerisi gelir illaki. Dene bak!..

Başladığın kitabi bir türlü bitiremedin mi? 

Sorun yok. Kitabı al ve kaldığın sayfadan okumaya başla. bitirmen şart değil, sıkıldığın yerde bırak.

Tekrar devam edersin. Onu da mı ben söyleyeyim şekerim?

Sen iki dakikalık ilk adımı at illaki. İşin özü aslında bu kadar basit.

Süreç sonuçtan daha önemlidir ve güzeldir.

Süreci keyifli hale getirmeli ki, sonuca güle oynaya varabilesin. Bu her şeyde böyledir.

Sonuca değil, sürece odaklanmak gerekir.

O zaman yapacağımız şey bize terapi gibi, meditasyon gibi, ilaç gibi, sihir gibi, şiir gibi gelir.

Bir eziyete dönüşmez ya da habire sonucu düşünmekten beyin hücrelerimiz ölmez.

Mesela, farz-ı misal, örneğin, diyelim ki acıktın ama bencileyin tembelsin ve “Bana balık tutmayı öğretme, balık ver!” diyenlerdensin!

Olabilir, olmayaydı iyiydi ama olsun.

Vazgeçmek yok, beraberce başaracağız, üstesinden geleceğiz. Bak şimdi;

Hemen evdeki birine örneğin kardeşine, eşine, vs. seslen ve

 “Hemen bana bir şeyler hazırla lütfen. Çünkü açken ben, ben değilim.” diyerek tehdit et. 

Özellikle ‘Lütfen’ demeyi unutma yine de.

Tehdit, mehdit bi’yere kadar, yabancı değil; sevdiğimiz biri ama değil mi?

Sonuçta, iki dakikaya yiyecek bir şeyler önünde!

Tamam, tamam! Unut dediklerimi. Olur mu öyle şey.

Her şeyden önce elin ayağın tutuyor, hasta da değilsin, herhangi bir mazeretin yok asabiyet için…

O zaman elindeki tehditi yavaşça masaya bırak ve sakince kalkıp mutfağa git, kendi yemeğini suyunu kendin almak üzere. Kalk git, gerisi gelir!

İki dakikada dünya değişir! Sen de artık değiş!’İki Dakika Kuralı’na bağladım ya, n’aber?

Ölümsüz ruhlarımızın huzurla dolması temennisiyle…

Doğala özdeş aromalı, katkısız, saf, temiz, berrak zihinli, huzurlu ve sağlıklı günler dilerim güzel gönüldaş.

Join the Conversation

  1. Melih says:

    Harika yazı 😍❤️🙏

  2. İ. Dora says:

    Harika olan sizsiniz güzel gönüldaş. Teşekkürler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Close
KIRKINDAN SONRA © Copyright 2020. All rights reserved.
Close
× Bize yazabilirsiniz !