Roman, bir kişi ya da bir grup insanın başından geçenleri, onların iç ve dış yaşantılarını belli bir kronolojik, mantıksal, duygusal ya da sanatsal ilişkiyi gözeterek öyküleyen uzun kurgusal anlatıma denilmektedir.
Hikâyeye kıyasla daha uzun ve olaydan ziyade kişi merkezli bir yazı türüdür.
Bu tanım https://tr.wikipedia.org tanımıdır.
Japon edebiyatının başyapıtlarından ‘’Genji’nin Hikâyesi ‘’dünyanın ilk romanı olarak kabul edilmektedir.
Roman tarihe en bağlı edebiyat türüdür.
Toplumsal, politik olaylar gelişmelerle de yakın ilişkidedir.
Roman, felsefe ve sanattan boş inançları kovmak ve bunların yerine akıl ve gerçeği geçirmek isteyen bir kültürel dönüşümün ürünüdür.
Bu nedenle toplumların gelişimine, yani tarihe kopmaz biçimde bağlıdır.
İnsanı, öncelikle toplumsal ve tarihsel bir varlık olarak konu alan ilk sanat türüdür.
İlk örneklerini François Rabelais, Dante, Miguel de Cervantes vermiştir.
Her şeyden önce birçok yerli yazarımız olduğu gibi birçok da yabancı ve dünya çapında yazarlar bulunmaktadır.
Ancak bu dünyada iz bırakan yabancı roman yazarlarından birisi de Jack London’dur.
okumayı seviyorsanız Kindle Kullanmak- Sesli Kitap Dinlemek yazımızı ve Kütüphane: Türkiye ve Dünya Örnekleri Kitap İzle Film Oku! yazılarımızı da okumanızı öneririm.
Roman Yazarı Jack London Kimdir?
Her şeyden önce John Griffith London, Amerikalı gazeteci ve roman yazarıdır.
Vahşetin Çağrısı, Martin Eden, Demir Ökçe, Beyaz Diş ve Deniz Kurdu başta olmak üzere elliden fazla kitabın yazarı olan Jack London,
Dünya ticari dergi romanının öncüsü ve yazarlıktan yüksek gelir elde edebilen Amerikalıların ilklerindendir.
Jack London’ın, yaşadığı dönemden beklenilmeyecek kadar fazla fotoğrafı bulunmaktadır.
Bu fotoğraflarda London, ekseriyetle neşeli bilhassa gülmektedir.
Elbette, bir insanın gülmesi gayet tabii bir şeydir.
Gelin şimdi Jack London’ın ilginç hayat hikayesinden bir kesit okuyalım.
Johnny London ve Annesi
İlk olarak annesinden başlayalım.
Her şeyden önce annesi Flora Chaney London, toplum kaidelerinden uzakta çalkantılı bir yaşam yaşayan, evlilik dışı ilişkileri olan bir kadındı.
Ancak hayatını, dönemde popüler olan ruh çağırma seanslarından ve verdiği piano derslerinden kazanmaktaydı.
Sonuçta çocukluğunda ateşli bir hastalık geçirmişti.
Ayrıca gelişimi yavaşlamış ve bu yüzden duygusal olarak da zayıflamıştı.
Kırılgan, arsız, çıkarcı ve şefkatsizdi.
Oğlu onu bir şeytan olarak nitelendirse de ölümüne dek ona sahip çıkmıştır.
Üvey babası, John London, annesiyle o sekiz aylıkken evlenmiştir.
London kısmen engelli birisiydi.
Flora’nın bitmek bilmeyen maddi arzularına karşılık verebilmek için kendini daha da zorladığı çöküntüler yaşamıştır.
Fakat üvey oğlu kendisine karşı bir hayranlık beslemekteydi.
Ama o ise üvey oğluna karşı nazik ve ilgiliydi.
Her şeyden önce gencimizin adı Johnny London’dı.
12 Ocak 1876’da dünyaya geldiğinde kendini maddi ve manevi olarak düşüş ve çıkışlarla dolu bir ailede bulmuştur.
Ancak hassas ve düşünceli bir benliğe sahip olan Johnny, daha küçük yaşlarında kitaplara bağlanmıştı.
Johnny Jack Oluyor
Sekiz yaşında okuduğu Ouida’nın ”Signa” adlı eseri, gelecekte sık sık vurgulayacağı üzere onun benliğinde önemli bir yer edinmiştir.
London ailesi Flora’nın histerik ve talepkâr karakterinin gölgesi altında birçok badireli olay yaşamıştır.
Nihayetinde hızla tepe taklak giden aile ekonomisinin neticesi Johnny’in henüz 10 yaşındayken gazete dağıtıcılığına verilmesiyle sonuçlanmıştır.
Aynı zamanda okul hayatı da devam ediyordu.
Fakat bu çok uzun sürmeyecek ve gelecekte “Yük Hayvanı” olarak isimlendireceği bir döneme girmiştir.
Her şeye rağmen Johnny 10 yaşına kadar nispeten rahat bir yaşam sürmüştür.
Gazete dağıtmaya çıktığı günlerden birinde Johnny yaşamının akışını değiştirebilecek bir imkanı keşfetmiştir:
Bu yeni taşındıkları Oakland’daki Halk Kütüphanesidir.
Akıl hocası konumuna gelecek olan kütüphaneciden kitap istemiş, kadın ona haftalarca kitap vermiştir.
Fakat Johnny kütüphane çalışanı Ina Coolbirthe’e ailesinden bahsetmemiştir.
Ina, uzun müddet ona edebiyat öğretmenliği yapmaya devam etmiştir.
Ayrıca Johnny, henüz henüz küçük yaşlardayken ”Johnny” ismini bırakıp ”Jack” ismini kullanmaya başlamıştır.
İlerleyen dönemlerde London hiçbir zaman geldiği yerdeki insanlara yüz çevirmemiştir.
Adını duyan eski gençlik arkadaşları, yoksullar ve işsizler her zaman kendisinin çiftliğine geliyorlardı.
London onları yedirip içiriyor hatta maddi destekte bulunuyordu.
Yardım isteyene karşı hiçbir zaman geri çevirmemiştir.
Son Dönem
Artan alkol bağımlılığı, vazgeçemediği kötü beslenmesi sağlık durumunu günden güne kötüye götürmekteydi.
Tam bu döneminde London, kendisine olmasa bile diğer insanlara alkolün nasıl yaşamını dağıttığını anlatabilmek adına yarı otobiyografik bir roman yazmıştır.
Romanın adı John Barleycorn dur.
Apandist itihabı sonrası yatağa düşen London, belirgin şekilde yokuş aşağı gitmekteydi.
Böbrek ağrılarını dindirmek için günlük olarak morfin almaya başlamıştır.
Yaşamının son yıllarında ise Yıldız Gezgini’ni ve birçok eseri kazandırmıştır.
Ama diğer eserlerine göre bunlar gölgede kalan eserlerdir.
Ölümünden üç gün önce gelip kendisini kayda alması için bir film şirketiyle anlaşmıştır.
Sonuçta 22 Kasım 1926 da hayata veda etmiştir.
Yaşamına dair tüm detaylara İş Bankası Kültür Yayınları’ndan Yiğit Yavuz çevirisi ile çıkan, James L. Haley’in Jack London biyografisi kitabından okuyabilirsiniz.
Ancak https://www.iskultur.com.tr web sayfasından da bu kitap hakkında bilgi edinebilirsiniz.
Ayrıca kitaplarını satın almak isterseniz de https://www.kitapyurdu.com web adresinden sipariş verebilirsiniz.