Günümüze kadar bilimde, sanatta, edebiyatta, vs. var olan her bir gelişme, hayal gücü ve hayal eden beyin sayesinde, ‘hayaldi, gerçek oldu’ ya evrildi.
Minnak bir hayal hücresiyken, kocaman bir hayale ve tabii sonra da gerçeğe dönüştü.
Merhabalar güzel gönüldaş… Kırkından Sonra‘ya hoş geldin.
Biraz sohbet edelim mi?
Gerçi sadece ben anlatacağım, sen okuyacaksın ama olsun.
Sen de bir şey demek istersen çekinme, yaz yorumunu. Ben de seni dinlerim.
Burada birlikte harika vakit geçireceğiz.
Kâh gülümseyeceğiz, kâh dertleneceğiz ama illâki kendimizden bir parça bulup, yalnız olmadığımızı göreceğiz.
Haydi başlayalım…
Ne demiştik; hayal gücü ve hayal eden beyin sayesinde gerçekleşiyor düşüncelerimiz.
Özellikle, olimpiyat sporcularının en büyük yardımcılarından biri; hayal kurmaktır. https://www.ntv.com.tr
Bunu duymuş ya da okumuşsundur bir yerlerde güzel okur.
Profesyonel sporcular yeni bir hareket öğrenecekleri zaman ilk olarak bu hareketi hayal ederek başlarlar.
Örneğin bir koşucu; hangi antrenmanları nasıl yapacağını, koşmaya başladığı noktayı, attığı adımları, kaç dakikada bitirme çizgisine ulaşacağını ve daha fazlasını olmuş gibi hayal eder.
Yapacağı şey için gücünü öncelikle hayal gücünden alır. Ve başarır.
En ufak bir şey için bile onu gerçekleşmiş haliyle hayal ederek işe başlamak büyük fayda sağlar. (Denendi, onaylandı! ツ )
Ama tabii hayal kurmak, beyin için çok yoğun enerji gerektiren bir iştir.
Konu ile ilgili diğer yazımız Umut Et, Hayal Et yazımızı da okumanızı öneririz.
Yaşam Gücünü Hayal Gücünden Al
Vücut ağırlığımızın yalnızca 1.2 – 1.5 kilosu beyindir.
Yaklaşık 1.400 gr. olan bu minnak organımız, vücudumuzun harcadığı enerjinin beşte birini tek başına harcar. (Bak sen şu çokbilmişe!)
Bazı insanlarda bulunmayan bu mucizevi organın yerine, hoşaf suyu olduğunu düşünüyorum kafalarında.
O yüzden bırakın hayal kurmayı, iki cümle bile kuramıyorlar doğru dürüst.
Ya da abuk sabuk şeyler söylüyorlar.
E, beyin olmayınca düşünemiyorlar tabii sağlıklı bir şekilde.
Hoşaf suyu çalkalandıkça, bulanıyor kafa. ( Ne anlatıyorum acaba? ツ )
FMRI (Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme) çalışmaları yapan bilim insanları görmüş ki; hayal kurma durumunda beynin pek çok bölgesinde yoğun bir faaliyet var.
Örneğin, kilometrelerce ve rahatça koştuğunu hayal ediyorsun diyelim canım okur.
Bu durumda koltuğunda veya yatağında uzanıyor dahi olsan, beynin kas (motor) sinirlerini ve -artı- koşarken etrafı görmen gerektiği için göz sinirlerini devreye sokuyor.
Müthiş değil mi?
Hayal Gücü ve Etkisi
Beyin, hayal ile hayat arasındaki farkı bilemediği için (gerçekten!)kurulan her bir hayal, onun sinaptik bağlantılarını o hayale göre şekillendirmesini sağlıyor.
Minnak Not: Sinapslar, nöronların bir elektrik veya kimyasal sinyali başka bir nörona iletmesine izin veren beyin yapılarıdır.
Yani sinir hücrelerinin birbirleriyle ya da diğer kas veya salgı bezleriyle iletişim kurmasını sağlıyorlar.
Vücut fiziksel olarak herhangi bir işlem yapmasa da, uzun uzun kurulan bir hayal sürecinin sonunda beyin, konuyla ilgili pek çok sinaptik bağlantı oluşturabiliyor.
(Durum buysa; az ve sağlıklı beslendiğimizi, istediğimiz ölçüde bir bedene sahip olduğumuzu hayal edip, olmuş gibi, öyleymişiz gibi düşünerek hayal kurduğumuzda, demek ki gerçekte de aynen böyle fit kalabiliriz?!. Yaşasın!)
Hayal kurmak ciddi bir iştir sevgili Romalılar. Dalga geçmeye gelmez.
Sadece yatakta uzanıp, “ben fit olacağım” demek değil elbet olay.
Plan yapmak ve o plana göre adım atmak gerekir.
Tabii hapır hupur, olur olmaz, bulur bulmaz habire bir şeyler yememek; her şeyden azar azar ama doğru şeylerle birlikte ve doğru zamanda yemek ve hareketsiz kalmadan emek vermek gerekir.
Hayal Kurarken Ne Yapalım
Sonuçta plan yapmak, beynin en üst katmanına ait bir durum olduğundan zorlayıcı oluyor.
Beynin plan yapan ön bölgesi, düşük pil gücüyle çalışıyormuş.
Bu yüzden kapasitesini çok kısa sürede dolduruyor.
Bunun için ön lobu ıvır zıvırla doldurmamak lazım.
Zaten yaş ilerledikçe de hayal kurmanın azalması, ön beyin kapasitesini gereksiz başka düşüncelerle doldurmaktan dolayı oluyormuş.
Yaşın kaç olursa olsun, hayal kurmayı bırakma canım Kırkındansonralı.
O yüzden de kafanı boşalt artık; ‘olduydu olmadıydı boşa koydum dolmadıydı’ deyip durma.
Bırak çoluk çocuk, torun tombak, eş dost akraba, komşu, vs. ne yapıyorsa yapsın. Sen kendi hayatına ve keyfine bak.
Çünkü beyindeki ‘çöp düşünceleri boşaltmak, yeniden hayal kurmaya giden yolu açmaktaki en önemli adımdır.
Tek bir hayalci hücre, bu yolu açmak için yeterli.
Daha sonrası, tırtılın yolculuğu gibi, yaşamak için kurduğun hayali güçlendirmekten geçiyor, biliyorsun.
Tırtılın Hayali
Tırtıl minnoşu, kısa ömrünü tamamlayıp yaşamının sonuna doğru yaklaşırken büyük bir iştahla etrafında gördüğü her şeyi yemeye başlıyormuş.
Hayatın tadını yiyerek alan tombul tırtıl, hareket edememeye başlıyor ve böylece yaşamının sonuna geldiğini düşünüp bir dalda baş aşağı olacak şekilde gövdesini bırakıyor. (Kıyamam)
Sora şekerim, kafasından başlayarak etrafında koza oluşturmaya başlıyor. Kendince kefenini örüyor yavrum.
Ama koza içinde ölüme hazırlanan tırtılın vücudunda inanılmaz bir mucize gelişmeye başlıyor.
Biyologların ‘hayalci hücre / imaginary cell’ dediği bazı hücreler, ölüme direnerek dönüşüm geçirmeye başlıyorlar.
Bu hücreler, tırtılın hücrelerinden tamamen farklılar.
İnanılmaz değil mi? Farklı frekansta titreşip, farklı bilgiler taşıyorlar.
Fakat tırtılın bağışıklık sistemi, bu hücreleri düşman hücreleri olarak algılayıp saldırıya geçiyor.
Hayalci hücreler ise var güçleriyle direniyorlar ve sayılarını arttırıyorlar.
Ayrı ayrı hayal kuran hücreler, artık bir araya gelip, Voltran’ı oluşturuyorlar. (80’li yıllarda çocuk olanlar anladı. ツ )
Gördüğün üzere cancağızım, hayalci hücreler, hayallerine olan inançları ve pes etmeden dönüşmeye devam etmeleri sayesinde, tırtılı kelebeğe dönüştürecek 15 günlük sürece başlıyorlar.
Bu 15 gün sonunda ölmek üzere olduğunu düşünen tırtıl, muhteşem bir kelebeğe dönüşmüş olarak kozadan çıkıyor.
Muazzam bir dönüşüm değil mi?
Bütün Tırtıllar Bu Dönüşümü Yaşar mı?
Hayır. Tırtılların sadece çok az bir kısmı kelebeğe dönüşür. (Tıpkı insanlar gibi?!.)
Hayalci hücrelerin ilk hayali kurmasından, hayalin eyleme dönüşmesine kadar gecen süre, hayalin devamlılığı kadar azim ve enerji de ister.
Sonuçta hayalci hücrelerin büyük çoğunluğu daha en başta bağışıklık sistemine yenilip pes ederler.
Özellikle biz insanlardan örnek verelim.
Yaş aldıkça, bedenin enerji üretim / tüketim dengesi değişiyor haliyle ve yaşla beraber aldığı enerjiyi koruması da gerekiyor.
Hayal kurmak da beyin için yorucu bir süreç olduğundan, ilerleyen yaşla birlikte hayal kurmanın azalıyor olması da kulağa normal geliyor.
Fakat böyle olmamalı. Her şeyde olduğu gibi hayal kurmakta da yaşa maşa bakmayacağız. Gönlümüzce, dilediğimizce, uzun uzun hayaller kuracağız.
“Bu yaştan sonra ne hayali, elim ayağım tutsun da, kimseye muhtaç olmadan ölüp gideyim!” de ne demek?
Duymamış olayım! Her zaman her yaşta her şey için olumlu düşüneceğiz.
Çünkü hep bir umut var. Nefes aldığımız sürece arzular şelale! ツ
Bugün en çok konuştuğun şey yarının deneyimi olacak inan güzel okur.
O yüzden ne dediğimize, hangi kelimeleri kullandığımıza, ne dilediğimize dikkat edeceğiz.
Sadece olmasını istediğin şeyleri söyleyeceksin şekerim.
Öyle olumsuz, negatif, mırın kırın kelimeler, cümleler yok.
Tamam mı?
“Ben hasta olmak istemiyorum ” değil; ”Ben sağlıklıyım.”
“Yaşlanmak istemiyorum” değil; “Ben her daim genç kalıyorum.”
“Panik yapma” değil; “Sakin ol!”
Çünkü beyin negatifi algılamaz.
Söylenen her sözü gerçek ve emir kabul eder.
Örneğin; “Unutma” dersen bunu “unut” olarak alıyor.
Unutmak eylemini gerçekleştiriyor.
Onun yerine “Aklında tut” demek daha doğru, değil mi?
Sonuçta ne yapmak istemediğimizi değil, ne istiyorsak onu söylemeliyiz cancağızım.
Kulağına gözüne saçma gibi gelebilir, öyle görünebilir lakin değil, inan.
Dene bak, farkı göreceksin.
Bunlarla kafayı bozmuş değilim, yanlış anlaşılmasın.
Hayatımda deneyimlediğim ve muhteşem değişimleri gördüğüm için, sen de güzelleş istiyorum canım okur. ツ
Hayal Gücü ve Nasıl Düşünmeliyiz
“Ben” diye başlayan her cümleyi bilinçaltı sahipleniyor ve emir kabul ediyor. O yüzden; “Ben hastayım”, “Benim tansiyonum var”, “Ben çok kiloluyum”, vs. demeyi bırak artık olur mu?
‘Bir şeyi kırk kere söylersen olur.’ diye boşuna söylemiyordu eskiler.
Şimdinin moda ‘kendini bulma’ hadisesi gibi değil.
Gayet bilgece söylemler bunlar.
Hem de öyle alengirli okullara, eğitimlere, vs. tonlarca paralar harcayarak değil.
Hayal hücrelerini kullanarak , hislerini kullanarak, gözlemleyerek, deneyimleyerek yapıyorlardı bunu.
‘Eski toprak’lar arasından epey ‘bilge’ insan çıkmış velhasıl.
Bu arada ‘doğru’ kelimeleri kullanıp, ‘doğru’ cümleler kurmaktan bahsetmiştim.
Anlıyorum tabii; hasta olduğunu söylediğinde çevrenden daha önce görmediğin ilgiyi, alakayı görüyorsundur belki ve bu hoşuna gidiyordur. Kendini ‘özel’ hissedebiliyorsundur böylece.
Ara sıra ‘yaşlı’ ve ‘yalnız’ hissettiğin için, ölüme biraz daha yakın olduğunu düşündüğün için ve bu düşüncelerin -doğal olarak- ilgi almanın kolay yolu olduğunu sandığın için böyle yapıyor olabilirsin?
Fakat bunu yapmana gerek yok cancağızım.
Kendini gerçekten hasta ve yalnız bulursun yoksa.
Çünkü bazı insanlar acıdan ve olumsuzluklardan beslenir ya?!.
Hep ‘hasta’dır. Olumsuz şeyler hep onu bulur.
Hah, işte sen onlardan olma!
Her şeyden önce farkındalığı olan insan ne yapar ona bakalım;
O hastalığın, rahatsızlığın, olumsuzluğun kendisine verdiği mesajı anlamaya çalışır. Ve o yönde iyi olmak üzere çaba gösterir.
Sonuçta dilimiz neyi söylerse, bilinçaltı onu gerçek kabul eder ve beyin de bunu gerçekleştirmek için harekete geçer.
İnanmasan da bi’ dene bak güzel okur.
Sabredip, azimle olumluya odaklanırsan bir süre sonra değişimleri görüp, bu yazıyı okuduğunu hatırlarsın belki? ツ
“Bugün hava harika ama yarın yağmur yağacakmış, ne kötü!” demek yerine,
“Yarın yağmur yağacakmış ama bugün hava çok güzel.
Üstelik yağmur da çok güzel ve faydalı.” dersem bir şey kaybetmem. Pollyannacılık da oynamış olmam.
Sadece anın tadını çıkarmayı öğrenmiş olurum ve bu bana yol-su-elektrik olarak geri döner.
(Ne? ツ )
Hayal Gücü ve Negatif Düşünceleri Nasıl Önleriz?
‘Plasebo etkisi’ni duymuşsundur belki cancağızım.
Hani hasta insanlara ilaç yerine içinde etken madde olmayan ilaç görünümlü şeker hapları verilir de, bu hapla iyileşeceğini düşünen insanlar gerçekten de iyileşir ya?
İşte o etki. Gördün mü, beyin ne yapıyor? (“Beyim n’apsın işte; tv karşısında, elinde kumanda, göbeğini kaşıyıp, mastır şef izliyor” dermişsin. ツ )
Ancak, bunun tersi bir durum da var, bildin mi? ‘Nosebo etkisi’ yani.
Bu da, bir insanın kendisine zararlı bir sonucun oluşacağına inanmasıyla o sonucu yaratmasına deniyor.
Şeker hapının gerçek ilaç olduğunu sandığın için iyileşebildiğin gibi; içeceğin ilacın hiçbir işe yaramayacağına inanır ve yan etkilerine maruz kalacağın bonusunu da eklersen düşüncelerine, gerçekten de hasta olursun.
Çünkü şekerim, negatif duygu ve düşünceler, yönlendirmeler hücrelerimizde tutulurlar ve bazı bu gibi durumlarda rahatsızlık ve hastalık yaratırlar.
Ben demiyorum, bilim ve ilim diyor.
Yani bana inanamayabilirsin ama onları dinle bari. ツ
Örneğin; ‘Lawson Consulting Group, Inc. ‘in kurucusu ve başkanı, konuşmacı, yazar Dr. Karen Lawson diyor ki:
“Yargı yapmadan ya da sonuca bağlanmadan negatif duygularımızı ifade edebilirsek, onları vücudumuzdan çıkararak özgürleşebiliriz.
Zehirli düşünceleri kendi içimize hapsetmek ve bu hislere sıkı sıkı tutunmak yüksek kan basıncı ve sindirim sorunları gibi çeşitli sorunlara sebep olabilir.
Beyin Nasıl Algılıyor
Ayrıca kronik stres de telomerleri kısaltarak insan ömrünü azaltabiliyor.
Bir şey düşündüğünüz her an, beyniniz daha fazla sinaps ve sinir yolu üretir.
Yani devamlı negatif düşünceler içinde olmak sadece onları kuvvetlendirir.
Aynı şekilde bunun tersi de geçerlidir, yani devamlı pozitif düşünceler içinde olmak ise pozitif sinir yollarını kuvvetlendirir.”
Minnak Bir Not Daha: Telomer, yaşlanma üzerinde büyük bir etkiye sahip DNA iplikçiklerinin uç bölümüdür.
Özellikle gördüğün üzere negatif düşünce ve duygular, merkezi sinir sistemi ve beyin arasında sinyallerin iletilmesini engelliyor.
Bu da bağışıklık sistemini, hafızanı, uyku düzenini ve çok daha fazlasını tehlikeye düşürebilecek bir “beyin sisi” oluşturuyor.
Geleceği umutsuzca çok fazla düşündüğümüzde, kendimizi korkmuş ve endişeli hissediyoruz ya.
Bu da beyincik aktivitemizi düşürüyor.
‘Beyincik aktivitesinin azalması ne demek?’ dersen; beynimizin yeni bilgileri işleme kapasitesinin engellenmesi ve yaratıcı problem çözme becerilerimizin azalması manasına geliyor.
Ayrıca korku, sol temporal lobu etkileyip, ruh halimizi, hafızamızı ve impuls (dürtü) kontrolünü etkiliyor.
Frontal lob ve özellikle Prefrontal korteks; iç hedeflerimize ve inançlarımıza dayalı düşünce ve eylemlerimizi düzenler.
Minnak Notlara Devam: Frontal lob, beynin ön tarafına yerleşmiş olan bölümü, bilinçli düşünmeden sorumlu.
İmpuls da, dürtü anlamına geliyor.
Düşüncelerimizin Pozitif Kalmasını Nasıl Sağlayabiliriz?
Pozitif enerji bulaşıcıdır. Gülmek gibi. Gerçekten. ツ
Hayatını sana ilham veren, enerjini yükselten, cesaret veren, olumlu düşünen insanlarla çevrele. Diğerlerini sal gitsin!
Sevdiğin, seveceğin bir hayatı yaşamak için özverili ol.
Başkasının mutluluğu için kendi mutluluğunu tehlikeye atma.
İstemediğin şeylere katlanma, istediğin şeyleri elde edebilmek için çabala.
Kalbinin sesini dinle.
Kendin gibi olmaktan vazgeçme.
Unutma;
Negatif duygu ve düşünceler aşkla, yaşam enerjisiyle ve gerçek mutlulukla dolu bir kalpte ve zihinde var olmaya devam edemezler.
Ölümsüz ruhlarımızın huzurla dolması temennisiyle…
Doğala özdeş aromalı, katkısız, saf, temiz, berrak zihinli, huzurlu ve sağlıklı günler dilerim güzel gönüldaş.