Bu sohbetimizde de yine “Aşk” üzerine olacak ama farklı bir yönüne bakacağız aşkın.
Her şeyden önce aşk, kişilerarası ilişki ve bir başka varlığa duyulan derin sevgidir.
Ama aşk, en yüce erdem veya iyi alışkanlıktan,
en derin kişilerarası sevgiden en basit zevke kadar bir dizi güçlü,
olumlu duygusal ve zihinsel durumu kapsamaktadır. https://tr.wikipedia.org
Aşkta “sen ve ben” olmak mı yoksa “ben ve ben” olmak mı?
Yunan mitolojisine göre insan erkek ve dişi yarımlardan oluşmuş bir bütündür.
Bir gün Zeus onu, insana kızdı ve onun gücünü azaltmak için kılıcıyla ikiye böldü.
Böylece erkek ve dişi iki yarıya ayrılmışlardır.
Bu yarım varlıklar; Dünyanın her tarafında diğer yarılarını bulmak için yüzyıllardan beri yoğun bir arayış içindedirler.
Buldukları veya bulduklarını sandıkları zaman yeniden bütünleşmek için coşkuyla birbirlerine sarılırlar.
Bu mitolojik hikayeye inanır mısınız bilmem ama kabul edin ki romantik bir hikayedir.
Ancak Sevgi ve Aşk yazımızı da okumanızı öneririm.
Aşk ve gerçek hayat
Bir gün bulunduğunuz bir ortamda yeni bir kişiyle karşılaşıyorsunuz veya
sık sık karşılaşmakta olduğunuz birini yeni fark ediyorsunuzdur.
Ancak ilk buluşmalar, ilk sohbetler derken karşınızdaki kişiye bir çekilim duymaya başladığınızı hissediyorsunuz.
Bu çekilim genellikle o kişinin bazı hareketlerinin veya
bakışı ses tonu gibi bazı özelliklerinin bize sempatik gelmesindendir.
O özellikler bizim geçmişimizden bir olumlu duyguyu tetiklemiştir.
İlişki ilerledikçe duymakta olduğumuz bu çekilim giderek yoğunlaşmaya başlayacaktır.
Bu yoğunlaşma sonucu biz bu kişiye aşık oluruz.
İşte konunun çatal noktası da buradadır.
Biz ya bu kişiyi tıpkı ilk tanıdığımız ve hoşlanmaya başladığımız zamanki gibi
bir “birey” olarak kabul etmeye devam eder ve tüm özellikleriyle kabul ettiğimiz bu bireye aşık oluruz.
Ki bu durumda “sen ve ben” oluruz veya mitolojik hikayede olduğu gibi diğer yarımız olarak kabul eder, onunla bütünleşir ve “ben ve ben” oluruz.https://www.dryavuzyorukoglu.com
İkinci Seçim
Bu ikinci seçim ilişki için çok tehlikelidir.
Dikkatinizi çekmiştir.
Birinci aşık olma şeklinde kişiyi tüm özellikleriyle kabul ettiğimizde,
onun farklı bir birey olduğunu ve bizden farklı özelliklere sahip olabileceğini de kabullenmişizdir.
Burada bir “bağlılık” söz konusudur ve son derece sağlıklıdır.
İkinci seçimde ise kişiyi diğer parçamız gibi kabullendiğimizden
onun farklı bir birey olduğunu, bizden farklı özelliklere ve isteklere sahip olabileceğini göz ardı ediyoruz.
Burada bir “bağımlılık” söz konusu olacaktır ve son derece sağlıksızdır.
Bağlılıkta olan özgür seçim yerine bağımlılıkta oluşan muhtaçlık duygusu gelişmiştir.
Artık diğer yarımız kabul ettiğimiz bu kişi olmadan hareket edemez hale gelmişizdir.
Bu yapılanmaya psikolojide “sembiyotik yaşam” denir.
Fransızca da kullanılan terim ise “incorporation” dur ve durumu gayet iyi açıklar tek vücut olma anlamına gelir.
İşin daha kötü yanı ise bu tip ilişkide biz o olmadan hareket edemez hale gelmekle kalmayız
onun da biz olmadan hareket etmesini istemeyiz,
farklı seçimler yapmasını kabullenemeyiz.
Bir anlamda kendimizi onun içine hapsederken onu da kendi içimize hapsederiz.
Bu hatalı gelişmenin kökünde zamanında gerçekleşememiş bireyselleşme yatmaktadır.
Oysa doğru olan kişilerin öz varlıklarını koruyarak ilişkilerini sürdürebilmeleri ve uzlaşabilmeleridir.
Biz karşımızdaki kişiyi tüm kişilik özellikleriyle birlikte ve sadece o kişi
o kişi olduğu için sevebiliyorsak bu sağlıklı, gerçek ve uzun ömürlü bir aşk olacaktır.
Mutlu ve sağlıklı aşklar oluşturmak için iki önemli tavsiyede bulunmak isterim.
Birincisi doğru düşünebilen hatalarından ders alabilen erişkinler olarak kendi ilişkilerimizde yukarıda sözünü ettiğim sağlıksız tek vücut aşklardan kaçınmaya aşkımızı zaman zaman sorgulamaya çalışmalıyız.
İkincisi ise yetiştirmekte olduğumuz yeni kuşak gençlerimizin doğru zamanda bireyselleşme süreçlerini tamamladıklarından emin olmalıyız.
Onların her konuda bağımsız, kendi özgür iradelerini kullanarak seçimlerini yapıyor olmaları bu bireyselleşmenin en doğru göstergesi olacaktır.