Evet… Ağlamak güzeldir.
Dur sabret, niçin güzel olduğunu anlatacağım. ツ
Her şeyden önce merhabalar güzel gönüldaş…
Kırkından Sonra’ya hoş geldin.
Biraz sohbet edelim mi?
Gerçi sadece ben anlatacağım, sen dinleyeceksin (okuyacaksın) ama olsun.
Sen de bir şey demek istersen çekinme, yaz yorumunu. Ben de seni dinlerim. ?
Burada birlikte harika vakit geçireceğiz.
Kâh gülümseyeceğiz, kâh dertleneceğiz ama illâki kendimizden bir parça bulup, yalnız olmadığımızı göreceğiz.
Ağlamak Güzeldir Haydi Başlayalım
Nasılsın bakalım?
Sağlıklı ve güvenli bir ortamda mısın? Keyifler nasıl?
Ancak içten soruyorum bu soruları.
İyi ve hoş kalabildiğini ümit ediyor ve sorularıma olumlu cevaplar almış gibi yapıp kendimi ferahlatıyor, ardından da yazıma başlıyorum müsaadenle cancağızım.
“Sen de her şeye güzeldir diyorsun İklim!” diyebilirsin canım okur.
Efenim, hayat güzeldir, yaşlanmak güzeldir, ağlamak güzeldir, vs…
Evet! Güzeldir. ‘Güzel’ dersek güzel olur her şey. İnan.
Duygusal bir film izledik geçen gün eşimle birlikte.
Doğal olarak biraz ağlamış olabilirim.
Ağladım, ağladım, tamam. Hatta eşimin de, gözünde yaş görmesem de ağladığına eminim. Çünkü o, çok duygusal ve vicdanlı biri olduğu halde pek ağlayamaz.
Beceremez daha doğrusu.
Alışmamış ağlayarak kendine terapi yapmaya.
Yoksa “Erkekler ağlamaz” diye bir tabusu yok.
Sadece, dediğim gibi ağlayamıyor kolay kolay.
Ağlayamamak, ne kadar iç daraltıcı ve ruha sıkıntı verici bir şeydir diye düşünüyorum.
Bolca, ona buna, her durumda;
üzülünce, sevinince, gerilince, sinirlenince, eğlenince, Kemal Sunal izleyince, aklına her ne sebep geliyorsa onca ağlayabilen biri olarak ağlayamayan bir insan için çok üzülüyorum.
Kıyamam, bu güzelim doğal ferahlama yönteminden mahrum kalıyorlar.
Eşimin ise ağlayamadığı zaman yaptığı rahatlama yöntemi; konuşmak.
Konuşun cancağızım…
Hangi yaşta olursan ol konuşabildiğin, her konuda saygı ve sevgiyle saatlerce sohbet edebildiğin, sohbet ederken birlikte gülüp birlikte ağlayabildiğin, yargılamadan alınmadan kırılmadan fikrini aktarabildiğin, konuşarak anlaşabildiğin eş ve dost seç cancağızım.
Bir ara bu konuya da değiniriz.
Ne diyordum?
Eşimin duygulandığı konu üzerinde bir sohbet yapıyoruz, o içini döküyor, ben içimden ünlü ozanımız Tarkan’ın pek sevdiğim bir eseri olan “Sen üzülme, ben ağlarım ikimizin yerine” yi söylüyorum ve elbette onun yerine de ağlıyorum.
Sonra da sarılmanın müthiş güç veren etkisine bırakıyoruz kendimizi.
“Haydi bakalım, biz sağ, dertler kederler selametle” deyip ferahlıyoruz.
Hazır yeri gelmişken, sarılmanın gerçek anlamdaki müthiş enerjisinden de bahsetmek isterim kısaca;
Sarılmak Sinir Sistemimizi Dengelemeye Yardımcı Olur
Sarılmanın pozitif etkileri bir terapi gibi fayda ediyor.
Cildin nemini ve elektriğini değiştiriyor araştırma sonuçlarına göre.
Özellikle erkeklerin sinirlendiklerinde ya da üzüldüklerinde daha kolay yatışmasını sağlıyor. Birden daha sevimli, hassas ve şefkatli oluveriyorlar. Dene, göreceksin. ツ
Kendimize olan güvenimizin artmasını sağlar.
Sarıldığımızda özel olduğumuzu, sevildiğimizi hisseder ve aynı şekilde başkalarına da sevgi göstermeyi bir borç biliriz. Ne iyi ederiz.
Hastalıkları önler.
İçten bir kucaklaşma stres seviyemizi ve vücudumuzdaki ağrıları azaltıyor.
Bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
Serotonin, endorfin, dopamin ve oksitosin gibi hormonlar salgılanıyor.
Sarılırken kelimelerimizle değil, enerjimizle iletişim kuruyoruz.
İnsanların birbirini gördüğüne sevindiğinde veya karşısındaki için üzüldüğünde ilk yaptıkları şey; kucaklaşmak değil midir hani?
Hah, demek ki psikolojik bir sebebi varmış, gördün mü?
Bunların söylüyorum öyle de hissettiğim için ama esas bilim söylüyor güzel okur.
Hadi bana inanmadın, bilime inan yani. ツ
O zaman yazıyı okumayı bitirdiğinizde yanınızda yörenizde varsa bir sevdiceğiniz ve engel değilse sosyal mesafeniz; sarılıverin en içlisinden. Söz mü?
İlker Yasin’in bir maçta söyleyip efsaneleştirdiği; “Ağlamak istiyorum sayın seyirciler!” repliği gibi benim de; “Ağlayasım geldi sayın kırkından sonrakiler!.” diyesim geldi.
Demiş bulundum, o halde ağlamaklı devam edelim…
Ağlamak Güzeldir
Bir sevdiceğimizi kaybettiğimizde ağlarız.
Ne kadar acı olsa da durum, gözyaşları bir o kadar ruhumuzu dinlendirir, bir çeşit terapi yapar bedenimize.
Arkasından bir derin uyku da çekersek, değmeyin terapinin keyfine.
Bir sevdiceğimizin mutluluğunu paylaştığımızda, bir nikah töreninde, değer verdiğimiz ancak hüsranla biten bir ilişkide, yeni başlayan minnoş bir hayatta, gururlandığımızda, hasret çektiğimizde, özlediğimizde, damarımıza basan bir şarkıda ya da filmde, onda bunda şunda, mavi boncukta, yani her halükarda ağlayabiliriz.
Çünkü ağlamak, farkında olmadan yaptığımız bir ferahlama ve sakinleşme yöntemidir.
Kaç Çeşit Ağlama Tipi Vardır?
Gözleri nemli tutmak amacıyla, göz pınarından aşağıya taşmadan salgılanan nemlendirici sıvı. Ki bu, gün boyunca zaten biraz ağlıyoruz demek olabilir?!.
Gözümüze dış etkenlerle bir uyarı geldiğinde (soğan doğramak, yanlışlıkla parmağımızı değdirmek, toz gibi) enfeksiyonlara karşı koruma olarak salgılanan sıvı.
Gözyaşı bezleri günde, yarım çay kaşığından daha az gözyaşı sıvısı üretiyormuş ve içinde su ve tuzdan başka ayrıca mikropları öldüren bazı yağ, mukus ve kimyasallar olan enzimler de varmış.
Duygusal durumlarda salgılanan sıvı. İçinde diğerlerinden farklı olarak;
Manganen elementi ve Prolaktin hormonu varmış. https://tr.wikipedia.org
Ne ilginç, değil mi?
Gözyaşımızdaki yağ olmasa, kuru ve ağrılı bir göze sahip olabilirdik.
Hani bazen görme bozukluğu yapan “göz kuruluğu” rahatsızlığımız olur da, doktor bize bir damla verir rahatlamamız için. Hah, yani, gözyaşı çok önemli gözlerimiz için.
Ağladığımız Zaman Otonom Sinir Sistemimiz Devreye Giriyor.
Kendisi; istem dışı fonksiyonları kontrol eden sistem oluyor.
Bir de tehlike arz eden durumlarda bize; “Kaç kendini kurtar!“ ya da “Kal ve mücadele et!” dediği için fazladan oksijen gönderiyormuş bünyeye.
Böyle olunca da, daha fazla nefes almamız gerekiyor doğal olarak.
Doğru nefes almaktan da bahsederiz bir ara.
Ama bazen ağlarken bir yandan da tıkanırız da, bir yumru hissi gelir boğazımızın oralardan hani?
“Boğazım düğümlendi sanki.” deriz.
Aşırı duygusal bir ağlama sonucu olur ya çoğunlukla.
Glotis Nedir?
Hah. Onun da bilimsel bir açıklaması var;
Yemek yerkenki yutkunma sırasında lokmamızın boğazımıza dizilmemesi, soluk borumuza kaçmaması için bizim bildiğimiz adıyla ‘nefes borusunun ağzı’ ya da ‘gırtlak dili’, bilimin verdiği adla ‘glotis’; nefes borusunu kapatıyor ve lokmanın yemek borusundan güvenle geçmesini sağlıyor.
Bak sen, şu çok bilmişin yaptığına?!.
Ve bu minnoş glotisimiz gün boyunca da açılıp kapanıyormuş aslında bizi koruma adına.
Hani, otonom sinir sistemimiz ağlama sırasında vücudumuza daha fazla oksijen göndermeye çalışıyordu da; daha fazla nefes almamız gerekiyordu ya?
İşte o durumda otonom sinir sistemi glotise;
“Gel beraber bir berber dükkanı açalım” demeyeceğine göre;“Mümkün olduğunca uzun süre açık kal” diyormuş.
Glotis ne kadar uzun süre açık kalırsa, vücudumuza da dışarıdan o kadar çok hava girecek çünkü. Ve biz daha sakin, ağır nefes almaya başlayabileceğiz böylece.
Gözyaşı Kanallarımız Sinüslerimize Yakın Konumlanmıştır.
Ağladığımız zaman mukus seviyesi artıp sümüklenme başlıyormuş.
Hani; “Salya sümük ağlamak” vardır? İşte, böyle oluyormuş.
Bir yandan daha fazla oksijen almak için derin nefesler almaya çalışırken, bir yandan da mukus artışından dolayı yutkunmaya çalışıyoruz.
E, minnoş glotis de bu durumda hep açık kalmaya çalışırken, bir yandan da biz yutkunmak isteyince ne oluyor, bil bakalım?
İşte o dediğim boğaz düğümlenmesi, şişkinlik hissi, yumru hissi oluyor.
Çünkü; boğaz kaslarında bir zıtlık oluşturduk istemeden.
Fena anlatmadım gibi sanki, hı?
Ancak size Carpe Diem: Anı Yaşamak yazımızı da okumanızı öneririm.
Timsah Gözyaşları
Bir de, “Timsah gözyaşları” vardır hani?
Yalancıktan ağlayanlar için deriz, inanmadığımızı belirtmek için.
Onun açıklaması da şöyleymiş;
“Timsahlar, avları kendilerine rahatça yaklaşsın diye onları kandırmak için ağlıyormuş gibi yaparlar.” diye bir efsane bilinir.
Tabii bu, timsahlar duygusal hayvanlardır anlamına gelmiyor.
Timsahların gözü temiz tutan ve su altında koruyan proteinli sıvı salgılayan üçüncü bir gözkapağı var.
Bu yüzden ağlıyormuş gibi görünebiliyorlar. Bunlardan yola çıkarak,
“Timsah gözyaşları” denmiş yalancı gözyaşlarına.
Bir de bunun sendromu var;
“Timsah gözyaşı sendromu”.
Ancak bu bir rahatsızlık.
Yüzdeki bazı kemiklerin kırılmasıyla sonuçlanan bir kazadan sonra olabiliyormuş örneğin. Sinirler kendini yanlış şekilde onarabiliyormuş.
O zaman da nefis bir koku aldığımızda ağzımızı sulandıran sinirler, gözyaşı bezine bağlanıyorlar yanlışlıkla ve biz “Ağzımın suyu aktı” dediğimiz lezzetli bir şey yediğimizde veya kokladığımızda ağlamaya başliyoruz.
Haydi, geçmiş olsun.
Senin için sevgiyle mutlulukla gözyaşı döken sevdiceklerin olsun inşallah cancağızım.
Ölümsüz ruhlarımızın huzurla dolması temennisiyle…
Doğala özdeş aromalı, katkısız, saf, temiz, berrak zihinli, huzurlu ve sağlıklı günler dilerim güzel gönüldaş.