Yalnız değilsin, merak etme!
Ancak yalnız olmaktan değil; bir dostun, sırdaşın, yoldaşın olmadan ‘yalnız kalmaktan korkmalı, imtina etmeli insan…
Bazen bir seçim, bazen de belki kaderimizdir.
Lakin her zaman ‘kimsesizlik’ manasına gelmez. İnsanın kendiyle baş başa kalmasıdır bir nevi…
Yani aslında sadece bir ‘hissiyat’tır.
Büyütülecek bir şey değil! Tekil olmak da değildir, çünkü etrafı insan doluyken de yalnız hissedebilir insan.
Demek ki iş ‘kalp’ te bitiyor.
Kalbimize dolan his; kimsenin bizi anlamadığı, kimseyle konuşmak – görüşmek istemediğimiz, bir tuhaf boşlukta olma hissi ise, evet yalnızızdır.
Bir başına otururken dahi, mutsuzluğa dair en ufak bir hissiyatımız yoksa, yalnızlığımız ile iki iyi dost olmuşuz demektir.
Yani yalnız değilizdir.
Yalnız olmak da, yalnız kalmak da bize bağlı o zaman?!
Diğer bir yazım HAYAT GÜZELDİR de okumanızı öneririm.
İnsan Nasıl Yalnız Kalır?
Tercih ya da seçimlerimiz de zorunluluklardan doğabiliyor.
Öyleyse yalnız kalmak için ne çok sebep ve etken var değil mi bu dünyada?
Ve demek ki hiçbir belirgin ölçüsü, kıstası ya da tarifi yok aslında yalnızlığın.
Ne garip?!.
“Sevilmeyen bir insan her yerde ve her şeyde yalnızdır” diyor George Sand.
Kötü bir insan sevilmeyeceğine göre, ‘iyi’ olmak lazım geliyor buna göre de yalnız kalmamak için.
Fakat bu aşkla sevilmemeye de tekabül ediyor olabilir.
Aşık olduğumuz biri bize aynı şeyleri hissetmiyorsa veya bir zamanlar birbirimize aşık olduğumuz kişi artık bize bunu hissettirmiyorsa, al işte yine yalnızız!
Yalnız olmayı seçmek kişinin en doğal hakkıdır
Yalnız olmayı seçmek bir ihtiyaçtır ve gereklidir.
İnsan arada kendine kalmalı; hesaplaşacak, tartışacak, eleştirecek, çıkardığı derslerden aldığı tecrübeleri paylaşacak, öğütler verecek.
Gerektiğinde azarlayacak ama illaki sevecek vakitler yaratmalı kendine kendiyle…
Çünkü yalnızlık pek hoş sohbettir.
Hep doğruları söyler sen dinlemek istemesen de ve canını acıtacak da olsa. Ayrıca da iyi bir dinleyicidir. Sana kendine yetmeyi öğretir, özgüvenini yükseltir. Kuvvet verir.
Sana, sen olmayı öğretir. Çünkü bilirsin ki yalnızlık, senin sen gibi olmanı sever. Asla yargılamaz, olduğun gibi görünmeni kabul eder.
Böylece sen de en doğal, en yalın halinle görünürsün ona.
Birbirinize güvenirsiniz.
Birbirinizin sırdaşı, dostu, en yakın arkadaşı olursunuz sohbeti koyulaştırdıkça… Yani aslında, tek başınayken yalnız değildir insan aslında…
Bir huyu da vardır ki; aynaları sevmez.
Çünkü gösteriverir bedbahtlığını, acizliğini, çirkinliğini, bezmişliğini, vazgeçmişliğini aniden gözlerinin içine içine. https://medium.com
Ha, dost olduysan yalnızlığınla o da barışıverir hemen aynalarla, hakkını yememek lazım.
Demek ki, iş yalnızlığınla dost olmaktan geçiyor vesselam.
Kimi insan alışıktır uzun zamandır yalnızlığıyla yaşamaya.
Kimisi sudan çıkmış balığa döner bir anda yalnız kalınca.
Bazısı kaçar insanlardan, hep yalnız olmak ister.
Bazısına da ara sıra gelir o kaçma hissi, kalır kendiyle şöyle bir rahatlar, döner kalabalıkların arasına.
Kendiyle konuşturur kimisini yalnızlık, kimi de hiç kimseyle tek laf etmek istemez günlerce…
Bir sevgilisinin, kocasının, karısının olmamasıdır bazıları için ‘yalnızlık’… Hayatında biri olduğunda bütündür.
Yoksa yapayalnızdır, yarım’dır, eksiktir kimsesiz…
Bilmez ki aslında; yalnızlık kimsesizlik değildir!
O sadece ‘tek’ olmaktır, tek başınalıktır, tekil kalmaktır…
Bilmez aslında, öyle de çift’tir, beraberdir, çoğul’dur insan oysa ki, kendiyle ve etrafındakilerle…
Anlamaz aslında, bedenin değil ruhun yalnız kalmaması gerektiğini…
Ne demiş J.W.von Goethe
“Eskiden derdim ki;
İnsanın başına gelebilecek en kötü şey, bir gün ‘yapayalnız kalmasıdır’.
Öğrendim ki; hayatta insanın başına gelebilecek en kötü şey, yapayalnız hissetmesine neden olan insanlarla yaşamasıdır.“
Sevgilimiz, eşimiz, dostumuz vs. olduğu halde yanımızda, demez miyiz bazen; ‘Kendimi çok yalnız hissediyorum’ diye?
Hep aynı sonuca varıyoruz böylece.
Demek ki bu sadece ve alt tarafı bir ‘His’!
Öyleyse illaki birileriyle olmak değil, kendimizle olabilmek önemli nokta.
Bir de bize kendimizi yalnız hissettiren, varlıkları bize bir şey katmayan insanlardan uzak durmak belki de…
Oğuz Atay da dememiş mi
“Yalnızlığına iyi bak… Sahip çık! Kaç kişinin emeği var onda kimbilir?” diye…
Ancak bazen ne idüğü belirsiz bir histir yalnızlık.
Ama bazen ‘cuk’ tur, oturuverir bünyeye.
Bazen kiracı, bazen de sahip’ tir.
Kalıcı da gidici de olsa, iyi ya da kötü yan etkileri vardır.
Her bünyede farklı tepkimelere yol açar.
Bu da kişinin ne kadar kendi olduğu, ne derece pozitif baktığı ve ondan ne anladığı ile alakalıdır.
Sen ona iyi bakarsan, o da sana öyle bakar.
Esasen bu kadar basittir yalnızlık ile anlaşmak.
Yalnız doğduk yalnız öleceğiz
Hayır, sakın üzülme bu cümleye.
Yalnızlık da ölümlüdür ve ölüm de yalnızdır yani.
Hiçbir devirde bu kadar çok kendini yalnız hisseden insanlar olduğunu hatırlamıyorum.
Ne kadar çok ‘yalnızız?!.
Bir kaçış, zorunluluk, hissizlik, sevmeme, sevilmeme, tercih, özgürlük, bağımsızlık, tahammülsüzlük, hazımsızlık, kıvamsızlık halini aldı artık çoğunlukla. Teknoloji ilerledikçe, hayat yeni gelişmelerle, icatlarla kolaylaştıkça ve fakat kişiler asosyal bireylere dönüşüp iletişimsizlik arttıkça, yalnızlık da mı arttı ne? Böyle bir sahipsizlik, kimsesizlik, amaçsızlık hüküm sürmekte elini kolunu sallayarak etrafta.
Sanırım özgür olmak ile bağdaştırıyor bazısı da yalnız olmayı.
Oysa özgürlük; karşılıklı sevgi ve özellikle saygı demektir.
Yani yalnız olmaya gerek yoktur özgür olmak için.
Anlayış, hoşgörü, saygı birleştiğinde beraber yaşayan insanlar da gayet rahat özgür olabilirler.
Kısa Süreli Geçici Durumlardaki Yalnızlıklar Gereklidir
Hatta iyi gelir bünyeye. Önemli olan ömrünü yalnız geçirmemektir.
Yani sosyal olmak, sevmek, sevilmek ve sesini duymak istediğinde birini bulabilmektir esas konu.
Yalnızlık bir rakam değildir ki, tek kaldığımızda ‘yalnız’ sayılalım ya da üç beş kişi olduğumuzda sayılmayalım.
Bir hissiyattır sadece. Bu kadar basit ve birlikte yaşanası…
Yalnızlığın manasını kavrayamamış, hissedememiş, kendiyle kalmayı becerememiş insanlar yanlışlar yapar bazen ellerinde olmadan veya bilinçaltlıklı…
Gerçi gayet güzel yalnız olabilenler de zaman zaman hatalara izin veriyorlar istemeden de olsa.
Ne de olsa insanız değil mi?
Yalnızlıktan, boşluktan, can sıkıntısından, iyi kötü demeden bir ses bir nefes duyma ihtiyacından, ondan ya da bundan, işte bir şekilde yapıyoruz saçmalıkları sonradan kendimize kızacağımızı bile bile.
‘Lades mi? Hayır, aklımda!’ diyemiyoruz her daim…
Bir bedende kanıyoruz yalnızlığımızın susuzluğuna bazen…
İnternetin başına geçip sanal mutluluklar arıyoruz kimi zaman…
Çenemize vuruyor bazen de, aslında pek de göresimiz gelmeyen birini arayıp konuşuyoruz saatlerce…
Alıyoruz başımızı çıkıyoruz sokaklara, düşünmeden taşınmadan, umarsızca, sabırsızca alışverişler yapıyoruz gereksiz yere…
‘İşkolik’ oluyoruz, başarıdan başarıya koşarken mutlu olmayı unutuyoruz…
Her bir şeyi tüketiveriyoruz, tatminsizliğimizin biletini yalnızlığımıza kesiyoruz… Ya deli gibi sosyalleşiyoruz (!) vıcık vıcık ya da içimize kapanıp ‘asosyal’ oluveriyoruz farkında olmadan…
Hem diğer insanlara muhtacız her yönden, hem de onları istemiyoruz kendimizi yalnızlığımıza iterken…
Nörotik karakterler olup çıkıyoruz gün geçtikçe.
Yalnız Ve Özgür Olmak Mı, Yalnız Ve Emniyetsiz Hissetmek mi?
Hangisi yalnızlığı daha iyi tanımlıyor?
Bilemiyorum. Fakat daha önce de belirttiğim gibi, ben özgürlüğün illaki yalnızlıkla geleceğine inanmak istemiyorum.
Ve fakat bir emniyetsizlik duygusu da vermiyor değil.
O yüzden ikisine de ne ‘evet’ ne de ‘hayır’ diyebilmiş değilim!
Bazen, başkalarından farklı olduğumuzu düşünüp yalnız kalırız veya yalnız kalmaya itiliriz.
Çünkü kimse kendinden olmayan, kendine benzemeyen birini ya da bir şeyi bağrına basamyor maalesef.
Genelde bir saygı söz konusu değil, insanları oldukları gibi kabul etme hoşgörüsü ve empati yeteneği yoksunuyuz.
Kaldı ki bu da apayrı ve incelenmesi gereken bir konu.
Kişiler arasındaki diğerlerini ‘kategorize etme’ durumu da, ister istemez yalnız kılıyor insanı…
Müdür memurunu, patron işçisini, üst ast’ı, müşteri garsonu, küçük gördüğü sürece aradaki mesafeler büyüyor ve insanlar arasında adım atmaya korkulacak uçurumlar oluşuyor.
Ve herkes kendi tarafında yalnız kalıyor.
Bunun ise bir çözümü yok.
Yalnızlık Çeşitleri
Aşk’ta, çok ilginçtir yalnızlığı ile barışık olmayan bir partnerle birlikte olmak. Tüm hayatını, yaşantısını sana endeksler.
Sensiz yaşayamayacağını düşünür ve düşündürtür ki bu yol yakınken keşfedildiği an terk edilesi, ardına bakmadan kaçılası bir modeldir.
İflah olmaz bir bağımlıdır.
Sen onun ‘her şeyi’ olurken, senin ‘hiçbir şey’in kalmaz kendi hayatına dair.
Bir zaman sonra ona acıdığın için hala birlikte olduğunu anlarsın lakin kendin çoktan acınası hale gelmişsindir…
Eğer evli bir çiftten söz ediyorsak, iki kişilik yalnızlıktan bahsediyoruz demektir. Birbirini anlamayan, sorunlarına dair iki kelime dahi konuşamayan, sürekli mutsuz ve arayış içinde olan ‘çifte yalnızlıklar söz konusudur.
Kaldı ki ancak beraberce çözümlenebilecek olan bu durum, birbiriyle dertleşemeyen iki insanın varlığında nasıl hallolur bilemiyorum.
‘Terapist yolları taştan, sen çıkardın beni baştan’ diyerek şarkılı türkülü bir yolculuk yapılabilirse ne ala…
Bunların hiçbiri değil de, yaşlılıkta yalnızlık zordur, eğer mecburiyetten ise. İnsanlar yaşlandıkça çocuklaşır ya hani daha da, işte o zaman yine birilerine ihtiyaç duyarlar kendisine bakmaları için.
Kendinden küçüklerin onları sevdiği saydığı bir ortamda bulunmak isterler.
Artık yalnız kalmaktan korkmanın tavan yaptığı zamanlardır ‘yaşlı saatler’
Yalnızlık sana acı veriyor, seni mutsuz ediyor, canın hiçbir şey istemiyorsa, bil ki depresyona girdin gireceksin demektir.
Hemen harekete geçmek lazım bu gibi durumlarda.
Çünkü insanın psikolojisi ile mutlu olup olmaması doğru orantılıdır.
Yalnızlığını kabullenmiş, onunla barışık ve hatta tadını çıkarır vaziyette yaşayabilen birinin psikolojisi de yerindedir.
Tam tersi durumda ise acilen harekete geçmek gerekmektedir çok geç olmadan.
Yalnız Olmayı Öğrenebilmenin ve Keyif Alabilmenin Yolu Nedir?
*Öncelikle yalnızlığının şekli, türü, modeli ve sebebi ne olursa olsun kabulleneceksin. Kendimize yalan söylemez de yalnızlığımızın nedenini doğru irdelersek, çözümü de kolayca buluruz.
*Çözümlerimiz; günü kurtaracak değil, hayat kurtaracak türden olmalı.
*Yalnızlığımızın duygusal boyutu fazla ise, bir doktora görünsek hiç fena olmaz! Çünkü eğer, kendi kendinin doktoru – psikoloğu – terapisti – sırdaşı olmayı becerememiş biri isek, kalıcı bir hasar bırakmadan ve kendimize zarar vermeden bir uzmandan yardım almalıyız.
*’Dur bakayım, kendime yetebiliyor muyum?’ Oyunu oynamak için kendini yalnız bırakmak kadar saçma sapan bir şey yoktur herhalde. Fiziksel ya da duygusal olarak kendini geliştirememiş biri zaten yalnız olmamalıdır.
*Bizi geçici olarak eğlendirecek, laylaylom vakitlerde yanımızda olacak sıradan arkadaşlar yerine (ki o da lazım ama bi yere kadar!) sağlam ve uzun vadeli dostluklar kurabileceğimiz insanlarla bir araya gelmeye, tanışmaya – kaynaşmaya çalışmalıyız.
*Hemcinsimizle ya da karşı cinsle olan ilişkilerimizde güven, sadakat ve duyarlılık göstermeliyiz ki aynısını da onlardan isteyebilelim ve böylece yalnız kalmayalım.
*Arkadaş edinemediğimizi düşünüyorsak, sebebini öncelikle kendimizde aramalıyız.
Nasıl biriyiz ve karşıdakinden neler bekliyoruz?
Dürüst cevaplar verirsek kendimize, daha kolay iletişim kurup arkadaşlar edindiğimizi göreceğiz.
Örneğin; çekingen biri isek bunu aşmaya çalışacağız.
Bencil biri isek, karşımızdakinin de isteklerine ve fikirlerine önem vermeyi öğrenmeye çalışacağız… Vs… vs…
*Yalnızken, kendimizle olmayı bileceğiz.
Bir hobi edinerek, kitap okuyarak, film izleyerek, ev işi ya da bir tamirat yaparak kendimizle vakit geçirmeyi keyifli hale getirmeyi başarırsak, yalnız olmayı da başarabiliriz…
Velhasıl canım gönüldaşım, yalnız değilsin! Çoğu insan senin gibi hissediyor. Yalnız kaldığın anların tadını çıkar, yalnız olduğunu düşünerek ağzının tadını kaçırma.
Hiç kimse yoksa, kendin varsın. Merak etme, kendine yetersin.
“Yalnızlığın coğrafyasıdır olmak istediğimiz yer.
Bir firari gibi bağlarımızdan kurtuldukça, oraya kaçar sığınırız.
Kendi kendimizi seyredebildiğimiz tek aynadır çünkü yalnızlığımız.”
Ölümsüz ruhlarımızın huzurla dolması temennisiyle…Doğala özdeş aromalı, katkısız, saf, temiz, berrak zihinli, huzurlu ve sağlıklı günler dilerim güzel gönüldaş.