Seçilmiş Yalnızlık

767

Her şeyden önce seçilmiş yalnızlık yazısının isim annesi,

son derece iyi eğitim almış,

çok değerli bilim insanı bir ebeveyn tarafından yetiştirilmiştir.

beyni ve ruhu ışıl ışıl bir genç arkadaş.

Ayrıca çok okuyan, düşünen, sorgulayan; sanatsal aktiviteleri hiç kaçırmayan bir entelektüel. Sohbet ediyorduk;

trajik bir itirafta bulunmuştur:

”Daha fazla okumaktan, kendimi geliştirmekten korkuyorum,

zira çevremden daha da uzaklaştığımı ve yalnızlaştığımı hissediyorum”

 Açıkçası bu samimi itiraf şaşırtmadı beni fazla…

Ayrıca Ortaokulda ve lisede aynı sınıfta okuduğum bir arkadaşım vardı.

Mesela Mimar oldu, akademisyenliğe yöneldi.

Amerika’da, Avustralya’da, Kanada’da, dünyanın birçok önde gelen üniversitelerinde ders verdi. https://www.secretcv.com/

Yıllar sonra karşılaştık.

Sonuç olarak ailevi sorunlardan ötürü Türkiye’ye dönmek zorunda kalmış.

CV. Saklamak neden?

Benzer bir itirafı da ondan duymuştum.

Şöyle demişti: ”Dünyanın her tarafında sadece CV mi göstermek iyi bir iş bulmam için yetmiş ve artmıştı.

Türkiye’ye geldim, artık CV’ mi saklıyorum.

Bu yazımızı da okumanızı öneririz Çalışma Hayatımız.

Zira kariyerim ne yazık ki istikbalimi engelliyor Türkiye’de.”

Çok acı bir itiraftır bu; “CV saklamak.”

Sonuç olarak neden saklar insan CV’ sini?

Her şeyden önce kariyerindeki başarıları neden gizleme gereği duyar?

Ya da neden, kişi kendisini geliştirdikçe yalnızlaştığını hisseder?

Değişen ama gelişmeyen, ambalajı cafcaflı ama entelektüel açıdan sığ toplumların karakteristiğidir bu “aydın yalnızlığı”.

 Ancak aydın bilimin, sanatın, kitapların prim yapmadığı,

farklı düşüncelerin yaşama şansı bulamadığı toplumlarda ezilirler,

yabancılaşır ve karamsarlaşır.

Türkiye’de toplumdan uzaklaşma içinde aydın, kendini izole etme eğiliminde.

Olanağı olan, kendisi, ailesi ve belki birkaç dostla birlikte yabancı bir ülkede yaşamayı hayal ediyor ya da en basitinden bir sahil kasabasına kapağı atmak süslüyor hayallerini.

Platon’un, Thomas More’un uslarında canlandırdıkları ütopyayı

kendi hayatlarında kurmaya çabalıyor aydın,

bunun adı “seçilmiş yalnızlık” tır.

Seçilmiş yalnızlık ve Platon
Seçilmiş yalnızlık ve Platon

Tıka basa dolu bir stadyumun tribünlerinde otururken

hissedilen yalnızlıktan farksız bu “seçilmiş yalnızlık” tır.

Nüfusu 83 milyona ulaşmış bir ülkede kişinin yakın dostları arasına katacağı insan sayısının ne kadar az olduğu gerçeğiyle yüz yüze gelmesidir bu duygu.

Eğitimsizliğin prim yaptığı, taassubun egemen olduğu, niteliğin niceliğe kurban edildiği bir toplumsal düzende yaşamak zordur aydın için.

Çünkü aydın okur, öğrenir,

sorgular ama paylaşamazlar,

tartışamaz, öğrendiklerini aktaracağı kimse bulamaz çevresinde.

Felsefe okur, sanat okur, anlatır, ama dinleyen yoktur, gösterir ama bakan olmaz.

 “Circle in a square” diyor yabancılar. Kare içindeki daire.

Toplum kendi şeklini almasını ister herkesin.

Kendisine benzemeyeni eleştirir ama kıyafetini, ama yaşam biçimini, ama alışkanlıklarını. Oysa aydın karenin içinde daire olmak zorundadır, farklı olmak zorundadır.

Seçilmiş Yalnızlık içindeki Aydınlarımız

Aydın başkaldırır, dogma yıkar.

Aydın kutup yıldızıdır yol gösterir. Rahmetli Arman Kırım’ın metaforuyla; “mor inek”tir (olmak zorundadır) aydın…

Aydının kaderinde aydınlanma sürecini yaşamayan toplumların hormonlu gelişmişliğinde “anlaşılamamak” yazılmıştır.

Aydınlarımız Çok Okurlar
Aydınlarımız Çok Okurlar

Anlaşılamamanın doğal sonucu olarak da ”öteki”leşmek, dışlanmaktır.

Toplum, bireyin Rabelais’nin kitabındaki Penurge’ün koyunları gibi hareket etmesini bekler ama aydın İkarus’tur, özgürlüğe kanat çırpar.

İşte aydının kabuğuna çekilmesi, İkarus’un balmumundan kanatlarını koruma çabasıdır aslında.

Evrensel değerlere yabancı bir toplumda aydın olmak müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benzer biraz çünkü kendi doğrularınızla baş başa kalırsınız.

Erdemlerinizi cam fanusun içinde korumak zorunda kalırsınız.

 Her an bir tehlike bekler sizi gündelik hayatta.

Siz ne kadar başkalarının haklarına saygılı davranmaya çabalasanız da aydın azınlık uzaklaştıkça adeta çoğunluk üzerinize gelir.

Örneğin medeni insanlar gibi yaya geçidinden geçerken kırmızı ışıkta durmayan bir “canlı” gelir çarpar size.

Örneğin uygar bir biçimde sıranızı beklerken gelir bir “uyanık” geçer önünüze. Aydın kendisinin “enayi” yerine konduğunu hisseder.

Aydın sadece kendisi için değil

sevdikleri için de kaygılanırlar,

ailesini kuşatma içinde hisseder.

Nasıl hissetmesin?

Üzerine titrediği çocuğunun okulda arkadaşlarından öğrendiği küfürleri işittiğinde endişelenirler.

Oğlu, kızı eve biraz geç kalsa hemen gazetelerin manşetlerini anımsar,  yüreği ağzına gelir.

Evladını yetiştirirken aşılamaya çalıştığı erdemlerin

nasıl erozyona uğradığını görür ve öğüt verirken yutkunurlar.

 Olması gereken ile “olan”, yapılması gereken ile “yapılan” ikilemi arasına sıkışır kalır.

En iyi eğitimi almasını sağladığı, yüksek lisansını hatta doktorasını tamamlamış çocuğunun iş bulamaması gerçeğiyle yüz yüze gelir, doğrularını sorgulamaya başlar.

Sığlığın, eğitimsizliğin, sıradanlığın prim yaptığını görür, kendisini eleştirmeye başlar.

Aydın ışığını yaymalıdır

Tamam, iyi,  güzel de kime, neyi ve nasıl anlatacak?

 Mesela neden gazetelerin üçüncü sayfaları son yıllarda “uyardı canından oldu” haberlerinden geçilmiyor?

Sonuç olarak aydınına sahip çıkıyor mu toplum?

Ayrıca herkes futbol konuşurken “Sokrates’in Savunması”nı kime anlatacaksınız?

 Herkes evlilik programlarına kilitlenmişken tarihi bir belgeseli kiminle paylaşacaksınız?

Toplum “bırak beni, uyumak istiyorum” diyorsa, dürtüldüğünde dişini gösteriyorsa, kimi nasıl uyandıracaksınız?

Ve aydın yalnızlaşmışsa, ötelenmişse; aydınlanması mümkün müdür toplumun?

Dünyanın her yerinde eğitimsiz, aydınlanamamış kitleler ezilirler,

çaresizlik içindedir, sesini çıkartamaz.

Bize gelince, paradoksal bir biçimde farklıdır bu denge.

Bizde aydın ezilir,

aydın çaresizdir,

aydın baskı altındadır.

Tek kurtuluştur yalnızlığı seçmek belki de aydın için.

İçi boş birlikteliklerdense

“anlamlı bir yalnızlık” ruhunu daha çok besler

hatta kendisini daha mutlu, daha huzurlu bile hisseder.

Ardarda sıralanmış, hepsi birbirinin aynı,

hiç boşluğu olmayan satırlar,

paragraflar arasında, özgürce nefes alabileceği,

öznel doğrularını yaşayabileceği bir “parantez” açmak düşer aydına.

Sonuç olarak bunun adı “Seçilmiş yalnızlık” tır.

Join the Conversation

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Close
KIRKINDAN SONRA © Copyright 2020. All rights reserved.
Close
× Bize yazabilirsiniz !