Ruh eşi, ruh ikizi nedir?

Ruh eşi  Ruh ikizi
Ruh eşi Ruh ikizi

Evet… Bildin!

Ruh eşi nerelerde bulunur?  diye başlık atarken, o filmden esinlendim;

‘Fantastik Canavarlar Nelerdir?

Nerelerde bulunur?’

Ruh eşi ya da ikizini canavara benzetmedim tabii ki ama filmdeki canavarlar da pek sevimliydi doğrusu.

Merhabalar güzel gönüldaş… Kırkından Sonra‘ya hoş geldin.

Biraz sohbet edelim mi?

Gerçi sadece ben anlatacağım, sen okuyacaksın ama olsun.

Sen de bir şey demek istersen çekinme, yaz yorumunu. Ben de seni dinlerim. ?

Burada birlikte harika vakit geçireceğiz.

Kâh gülümseyeceğiz, kâh dertleneceğiz ama illâki kendimizden bir parça bulup, yalnız olmadığımızı göreceğiz.

Haydi başlayalım…

Her şey yolunda mı? Nasılsın cancağızım?

İyi, güzel, hoş, sağlıklı ve huzurlu olduğunu ümit ederek devam ediyorum satırlarıma.

Eskiden mektup yazılırdı uzun uzun. https://www.kitapyurdu.com

“Satırlarıma başlamadan evvel…” diyerek başlar,

“Satırlarıma son verirken” diye selam ederek bitirirdik.

O geldi aklıma.

Serbest serbest çağrıştırdı işte.

İnsan yaş aldıkça, bir şeylere daha fazla duygulanır olur.

Ruh eşi ve Eski Günler

Eski günler
Eski günler

“Eskiden” diye başlayan cümleler kurmaya başlıyorsun ister istemez.

Ama bu da insana kendinin epeyce bir yaş almış olduğunu hatırlatıyor maalesef.

Olsun be.

Sağlık ve huzur olduktan sonra, yaş alalım, ne olacak?

Ruh eşi ile yaşlanalım güzel güzel.

Yeter ki ruhumuz yaşlanmasın, gönlümüz yaşlanmasın ve bundan ötürü gözümüz yaş’lanmasın.

Yaşlanmak Güzeldir / Yaşlanmak mı Yaş Almak mı? demiştim, konusu olmuşken istersen ona da bir göz atıver güzel okur.

Önemli olan, yalnız kalmadan, yanı başında bir sevdiceğin varken, elele gözgöze başbaşa yaş alabilmektir.

Yalnızlık bir seçim ise güzeldir, gereklidir de.

Yalnız olmak lazımdır bazen.

Yalnız kalmak ise başka.

Herhangi bir sebepten yalnız kalmak zordur tabii.

Ama bedenen değil, ruhen yalnız kalmak daha zordur.

Çünkü, yanında birileri varken de yalnız kalabilir insan.

Yanında bir dakika bile sıkılmadığın ve bazen bir dakika daha katlanamayacağın kişi, aynı insan olabiliyor ayrıca.

Bu yüzden; yeter ki ruhun kalmasın kimsesiz,

Ruhsuz bedenlerdeki insan kalabalığı zaten gereksiz…

Bazen çok yakınsındır her hissiyata hâkim, uzatsan da elini dokunamazsın lakin.

Bazen tahmininden de uzaktır mesafeler, göremesen de hissedersin lakin.

Senin de seçimin olan tadında yalnızlığın, sevdiceğin olan yanıbaşındaların olsun inşallah cancağızım…

İnsanın bir eşinin olması ne güzeldir.

Ruh eşi “Eş” derken, bir şekilde hayatı paylaştığımız kişiden bahsediyoruz tabii.

Bir de bu eş kafa dengi ve aynı dili konuştuğunuz biriyse, değmeyin keyfine.

Aynı frekansta olmaktan bahsediyorum tabii, aynı dil derken.

Yoksa biri Türkçe, diğeri yabancı bir dil konuşsa da olur anlaştıktan sonra.

Eş Olmak

Eş olmak
Eş olmak

Her şeyden önce ‘Eş’ olmak; eşit olmaktır.

Dost, sırdaş ve ‘en iyi arkadaş’ olmaktır.

Tek bir hayata sığmaktır.

Bunlar olduktan sonra, gerisi teferruattır.

Karşımızdaki insana değer vermektir, eş olmak.

Düşüncelerine saygı duymaktır.

Diş macununu niye ortadan sıktığı, havluyu niye yerine asmadığı, çorabının tekini nasıl bulamadığı, yemeği neden tuzsuz yaptığı gibi gereksiz ayrıntılar ve takıntılar değildir.

Başkaları için yaptığımız kibarlıkların yüzlerce katını öncelikle beraber olduğumuz insan için yapmaktır.

Aynı evi, aynı hislerle ve aynı zevkle ve fakat ayrı zamanlar da yaratarak keyifle paylaşmaktır.

Yemeden önce yedirmek, giymeden önce giydirmek, o mutluysa mutlu olabilmektir.

Karşısındakinin mutluluğundan beslenebilmektir, eş olmak.

Beslenmek demişken; ortak tabaktaki son lokmayı karşı tarafın yiyebilmesi için bırakıyorsan ya da sana bırakılıyorsa veya paylaşıyorsanız; orada mutlu bir çift, huzurlu ve merhametli bir ilişki, sıcak kalplerin oluşturduğu güzel bir aile var demektir.

Veya lokmanızı paylaşmak zorunda kalıyorsanız, yoksulsunuz demektir.

Şaka, şaka… Olur mu öyle şey? Sizden zengini yoktur, inan.

Saygı, vicdan, şefkat, merhamet dolu bir sevgiyle sağlıklı bir ilişkiye, yuvaya sahip olmaktan büyük zenginlik var mı şu dünyada?

Ruh Eşi İle İyi Günde, Kötü Günde

İyi günde kötü günde
İyi günde kötü günde

Bir eş edinirken, ömürlük olsun isteriz.

İyi günde, kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta, zenginlikte ve yoksullukta, her nerede ve nasıl olursa birlikte kalabilmektir dileğimiz yaşadığımız sürece. Her zaman öyle olmasa da, şöyle ya da böyle devam ettirmeye çalıştığımız olur bazen de ilişkimizi.

Hep güzel düşünürüz en başta.

Önemli olan güzel düşüncelerimizi ilişkinin devamında da sürdürebilmektir.

Hep iyi, hep güzel, hep hoş şeyleri; hep aynı insanla yapabilmektir birliktelik yeminimiz.

Her yeni gün; bıkmadan, usanmadan, sıkılmadan, severek, isteyerek, gülümseyerek hep aynı yüzü görmek isteriz.

Çünkü ruh eşimizi bulduğumuzu söyleriz.

 O, mükemmeldir, şahanedir, tektir, özeldir, bizimdir.

Hep aynı yüze, aynı göze uyanmak isteriz her yeni gün.

Ama sonradan, nedense değişir her şey ve “aynı yüze, aynı göze” olur sana; “aynı terane!”.

Bir bıkkınlık, bir sıkkınlık, bir usanmışlık çöreklenir bünyeye. Daha önce ettiğiniz yeminler unutulur, yerini içerik değiştirmiş ‘hep’ ler alır.

“Hep aynı surat, hep aynı insan, hep aynı ev, hep aynı alışkanlık, hep aynı tavır, hep aynı yemek, hep aynı saç modeli, hep aynı tarz, hep aynı söz, hep aynı göz, hep aynı sorun, hep aynı tartışma konusu, hep aynı meymenetsiz, vs…”

Ve bunun sorumlusu biz değilizdir hiçbir zaman.

Karşı tarafın suçudur “hep!”.

Çünkü en başta görmezden gelmişizdir olumsuz yanlarını. “Değiştiririm nasıl olsa?!.” demişizdir.

Oysa değiştirmeye değil, devşirmeye çalışmalıyız.

Bunu bir türlü anlamak istemeyiz, öğrenmeye de çalışmayız nedense.

Ruh Eşini Değiştirme

Eş değiştirmek
Eş değiştirmek

“Nasıl değiştiririm?” değil;

“Nasıl mutlu ederim?” diye düşünmeye başlasak artık, ne dersiniz sevdicekler?

Bizim için değişmesini, başka bir şeylerden vazgeçmesini istediğimiz insana haksızlık da etmiş olmuyor muyuz aynı zamanda canım okur?

“Bir insanın sana neler verebileceği değil, senin için nelerden vazgeçebileceği önemlidir” denir.

Hiç katılmıyorum, kusura bakma cancağızım.

Niçin sevdiği, istediği, hissettiği, hayal ettiği şeylerden vazgeçsin ki benim için?

Mutsuz ve umutsuz bir ilişkiye başlamış olmaz mıyız böylece?

E, bugün benim için bir şeylerden vazgeçen, yarın başka bir şey ya da başka biri için benden de vazgeçebilir o halde?..

Öyle değil mi?

Kendimize benzetmeye çalışırız partnerimizi illaki.

Gerçi, diğer ilişkilerimiz için de geçerli bu durum.

Çocuğumuzu, arkadaşımızı, vs. hep bizim gibi olmaya kanalize ederiz.

Bizim gibi düşünmelidirler, bizim gibi hareket etmelidirler.

Kısaca, bizim istediğimiz gibi olmalıdırlar.

Bu durum, söz konusu eşlerimiz olunca, daha bir ayyuka çıkar. Ve öyle olmayınca da, gereksiz uğradığımız hayal kırıklığında kalırız uzun süre misafirlikte.

Halbuki, kendimiz hazırladık bu sonu.

Bunu göremeyiz, görmek, bilmek istemeyiz.

Çünkü en başta, ne kendimiz gibi olduk dürüstçe ne de karşımızdakini olduğu gerçekliğiyle görmeye çalıştık.

Ne oturup konuştuk hem iyiyi hem kötüyü ne de oturup anlaştık hem iyi hem kötü.

İlişkinin Sağlığı İçin Nasıl Davranalım?

Ne bileyim ben?

Tamam, tamam… Madem ısrar ettin canım okur, söyleyeyim.

Bendeniz uzman değilim.

Senin gibi benim de bazı konularda fikirlerim var.

Araştırmayı, gözlemlemeyi, psikolojiyi seviyorum.

Onun için de hem bu sebeplerden hem de deneyimlerimden fikirlerim oluşuyor tabii.

Onları anlatayım, sen de bak bakalım, hangileri sana uyacak?

İlişkinin en başından kendin gibi olmakla başla şekerim.

Kısa süreli farklı görünmeye, onun beğeneceğini düşündüğün şekilde davranmaya çalışırsan uzun vadede yorulursun ve hayal kırıklıklarına davetiye çıkarırsın.

Kadın erkek fark etmez, iki taraf da olduğu gibi görünmeli.

Yaralarınızı, yalanlarınızı, canınızı sıkanları, kötü huylarınızı, alışkanlıklarınızı, taraflarınızı, hayallerinizi açıkça patır patır sayıp dökün ortaya.

Karşı tarafta gördüğünüz yanlışları da hatırlatın mertçe ve kibarca.

Ve bunları açık yüreklilikle ve olgunlukla alıp, kabul edin.

Bir  memleket meselesi tartışır gibi, oturup iyiyi kötüyü konuşabilin.

Her konuda uzun sohbetler yapabilin.

Düzeltmeye, düzelmeye çalışın.

Sadece kendinizle değil, aileniz veya arkadaşlarınızla ilgili de bir sorununuz, sıkıntınız, çekinceniz varsa onları da bir bir söyleyin güzelce.

 “Yok senin annen, yok kardeşin, vay efendim teyzen, aman da görümcem, of baban, vs.” demeyin!

“O bana bunu dedi, şu şöyle etti, öbürü böyle baktı, diğeri şöyle yaptı, vs.”…

“Al şu takıtukaları, takıtukacıya götür…” demeyin gari, yeter!

Diyemezdiniz gerçi, çünkü o “takıtuka” değil; “takatuka”dır.

Lakin, şımarmamak lazımdır.

O yüzden ciddiyetle devam ediyorum sohbetimize güzel gönüldaşım…

Bunları yapmazsanız çift olarak, “Sen çıkardın beni baştan, Psikolog yolları taştan!” diye yana döne sorun çözdürmeye gidersiniz.

‘Çözdürmek’ de ne demekse?

Kendiniz baştan sorun olmadan halledemediğiniz için, bir başkasından medet ummak demek sanırım.

O ‘bir başkası’ dediğimiz bir profesyonel elbette.

Ve gerektiğinde illaki gidip yardım istenmeliyiz.

Lakin aslında yalansız dolansız halledilebilecek bir konu iken sorun haline getirmemek olayımız?!.

Gerçekten olması gerekenler bunlar diye düşünüyorum.

Ve konunun uzmanlarının da böyle söylediğini ifade etmeliyim.

Bunları bilmek için illaki psikolog, terapist, vs. olmaya gerek yok.

Onlar zaten varlar

Yıllarca okuyup, öğrenip, araştırıp anlatıyorlar doğrusunu.

Bizler de, bu emek verilmiş hazır bilgileri bünyemize alıp, yoğurup, kıvama getirip kullanabiliriz aslında.

Bilmiyorsak da öğrenebiliriz yani.

Yeter ki, açık görüşlü, vizyon sahibi ve yenilikçi olalım.

Her fikre, zikre saygı gösterelim.

Güzellik Algısı
Ruh eşi ve Güzellik algısı
Ruh eşi ve Güzellik algısı

Zaten güzel bakmasını bilirsen, güzel görürsün.

Kimse mükemmel değildir, sen onu seversin ve o mükemmel olur.

Ve ‘güzellik’ dediğimiz şeyin bir algı olduğunu da artık bilmeyen kaldı mı yahu?

Bak, bilim insanları da yerinde durmuyor, araştırıyor;

Otuz beş bin’den fazla gönüllü ile çalışmışlar ve kimi çekici bulduğunu belirleyen şeyin ailen, çevren veya ebeveynlerinin ekonomik durumu, vs. değil;

Okuduğun şeyler, izlediğin filmler diziler, sosyal etkileşimlerin ve ilk flörtün olduğunu bulmuşlar.

Yani etkileniyorsun illaki cancağızım bir şeylerden.

Ama işte etkilendiğin şeylerin çoğu yapay şeyler.

Sana ‘şu güzeldir, böyle olursa yakışıklıdır, o olmazsa bir halta yaramaz!’ diye algılatılan şeyler.

Ruh Eşi ve Fiziksel Özellikler

Gerçek olan şu ki, güzellik gerçekten göreceli ve geçici. Kalıcı olan insani özellikler ve sevgi dolu bir ruh.

Bu yüzden sadece fiziksel özelliklerine bakarak seçmeyelim eşimizi, karpuz seçer gibi.

Tabii akıllım…

İleride renkli gözleri, dolgun dudakları, uzun bacakları, iri kasları ya da seksi bakışları yarenlik etmeyecek bize. İki kelime güzel söz söylemeyecek.

Hasta olduğumuzda başımızda beklemeyecek, bir çorba kaynatmayacak.

Bunları yapabilecek olan şey; o insanın sevgi ve vicdan, merhamet dolu kalbine sahip ruhu olacak.

Fiziksel özellikler zamana yenik düşüp değişecek günler, yıllar geçtikçe.

Ama güçlü ve düzgün bir karakter değişmez.

Seni sen olduğun için ve aynı zamanda da senin yanında kendi olabildiği için seven bir insan, fiziksel değişimini değil ruhsal değişimini önemser ve seni mutlu edebilmek için uğraşır.

Bu her yaş için geçerli. Otuzunda da altmışında da aynı şey geçerli.

Güzel gönüldaşım, bu insanı hangi yaşta bulursan bul, kaybetme!

O can’dır, canan’dır.

O seni selülitlerinle, kaz ayaklarınla, kırışmış boynunla, sarkmış kaslarınla, kelinle, kavanoz dibi gözlüğünle, koca göbeğinle, hastalıkta sağlıkta, varlıkta yoklukta sever.

Çünkü seni ‘gerçekten’ sever.

Çünkü senin ruhunla, kişiliğinle, ona verdiğin değerle ilgilenecektir.

Geçici olmayan tek şeyin; olumlu olumsuz her özelliğinle birlikte sana olan karşılıksız ve sonsuz sevgisi olduğunu bilir.

Her yaş demişken aklıma geldi; ellisinden, altmışından sonra bir gönül bağı arayanlar da var, değil mi?

Eşini, sevdiceğini, yoldaşını kaybetmiştir belki.

Belki vardır da yoktur?!.

Sebep ne olursa olsun, sonuçta yalnız kalmıştır şu ölümlü dünyada.

Ve onca yılların getirisi olarak yalnızlıktan korkar normal olarak.

Yanında yöresinde bir ses, bir nefes olsun ister.

O saatten sonra da bir can yoldaşı olsun ister. Ki en doğal hakkıdır.

Aşkın, sevginin elbette yaşı yok
Sevgi ve yaş ilişkisi
Sevgi ve yaş ilişkisi

Bir sebepten kaybettiğin yoldaşının yerine bir başka can yoldaşı gelebilecekse, neden olmasın.

Onun için;

“Elalem ne der, bu yaştan sonra ne eşi, yoldaşı, otur oturduğun yerde, ayıp, çocuklarım akrabalarım komşularım ne düşünür, vs…” deme sakın!

Bu senin hayatın ve en doğal hakkın.

İnsan ancak onu özgürleştiren ve kendini ifade imkânı bulduğu işlerde ya da kişilerle tam olabilir, kendini bulabilir.

Ruh, kendini anlatabilmek ister.

Sevdiğin işi yap, sevdiğin eşi seç.

Umarım yapabilirsin.

Konu uzun… Bu sohbet bitmez.

Daha anlatacaklarım var.

En güzeli, devamını diğer yazıya saklayalım.

Böylece yorulmadan okuyabilirsin diye düşünüyorum güzel okur.

Klavye tuşladım da kolum mu yorulacak?

Yeter ki oku sen, anlatırım ben güzel güzel, ne olacak?

 “Satırlarıma şimdilik son verirken”, büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden… … … 

Ölümsüz ruhlarımızın huzurla dolması temennisiyle…

Doğala özdeş aromalı, katkısız, saf, temiz, berrak zihinli, huzurlu ve sağlıklı günler dilerim güzel gönüldaş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Close
KIRKINDAN SONRA © Copyright 2020. All rights reserved.
Close
× Bize yazabilirsiniz !