Oku İzle Yaz

34

Canım okur… Çok keyifli bir şeyden bahsedeceğim. Oku, İzle, Yaz diyeceğim.

Oku İzle Yaz Ama Kitap Kokusu Bir Başkadır
Oku İzle Yaz Ama Kitap Kokusu Bir Başkadır

Haydi al içeceğini, yiyeceğini de okuyuver iki arada bir derede.

Merhabalar güzel gönüldaş…

Kırkından Sonra’ya hoş geldin.

Biraz sohbet edelim mi?

Gerçi sadece ben anlatacağım, sen okuyacaksın ama olsun.

Sen de bir şey demek istersen çekinme, yaz yorumunu. Ben de seni dinlerim. ?

Burada birlikte harika vakit geçireceğiz.

Kâh gülümseyeceğiz, kâh dertleneceğiz ama illâki kendimizden bir parça bulup, yalnız olmadığımızı göreceğiz.

Haydi başlayalım…

Konumuz ne, bilmiyorum. Şaka şaka.

Bilmez olur muyum?

Ben yazıyorum sonuçta, değil mi?

Biliyorum da, nasıl girizgah yapsam diye düşünüyorum.

Gerçi yazmaya başlamadan önce düşüneydim, iyiydi. ツ

Hah, buldum.

Yazmaya başlamak dedim ya, oradan gireyim konuya.

Bir dergiyle yaptığımız röportajdan alıntı yapayım.

‘Yazmak’ konusunda acık düşüncelerimi anlatayım, olur mu canım gönüldaşım?

Belki biri çıkar da; “Ne güzel heveslendim.

Bende yazacağım!” der ve içindeki cevheri ortaya çıkarır.

Hem de çok güzel bir terapi veya meditasyon gibi olur onun için.

Ah, heyecanlandım. Bakalım, kimler yazmaya başlayacak? Okuryazar Olmak

Oku, İzle, Yaz Derken Yazmaya Nasıl Başladım

Yazmaya ‘günlük’ tutarak başladım ve çocukluğumdan bu yana devam ettim.

Her daim amatör ruhla ve henüz olgunlaştığımı düşünüyor olmasam da Dijital Sanat’tan; “Yalnızlığın Muhallebi Kıvamı” adlı ilk kitabımı çıkardım.

Çok keyifliydi ve harika geri dönüşler aldım.

Dorlion Yayınevi’nden çıkan ikinci kitabım ise; ‘Sonra Ağlarım‘. https://dorlionyayinlari.com

O da yedi adet hikayeden oluşuyor.

Suç hikayeleri yazdım ama konular sert olduğu için birazcık kendi anlatım dilimde yumuşattım.

Ayrıca girişte ve sonuçta içini acık da olsa ferahlatacak yazılarım da var canım okur.

Zamanı Geri Getiremeyeceğimize Göre,

Akıp Giderken Önümüzde,

İsteyerek Yaptığımız Şeyler Kalsın Elimizde!

Sevdiğim tüm işleri, sadece kendim için yapıyorum.

Yani popüler deyimle ‘meşhur olma’ hayalim yok.

Çünkü her ne iş yaparsak yapalım, kendimiz için ve sadece kendimizle yarışarak yaparsak manevi olarak da iç huzurunu yakalayabildiğimize inanıyorum.

Ve tabii illaki profesyonel mantıkla, amatör ruhla, hobi tadında…

Sonuçta yaptığın işe, sevdiğin insanların manevi destekleri çok önemlidir.

Bir de sevdiği işi yapabilen şanslı insanlardansan, değme keyfine.

Hayat, sevdiğin ve istediğin şeyleri yapabildiğin sürece güzel ve anlamlıdır diye düşünüyorum.

Ve ben de tüm bu işleri yaparken kendimi dünyanın en güzel, en yetenekli, en güçlü kadını gibi hissediyorum.

Çünkü aynı zamanda bana can-ı gönülden destek olan bir eşim var ve buradan ona senin vesilenle de tekrar tekrar teşekkür etmek istiyorum.

Severek Yap

Hayatı hafife almamakla birlikte, çok da ciddiye almayan biriyim.

Pollyannacılık değil ama her daim pozitif olmak ve düşünmek gerektiğine inanırım. Bu yüzden negatif enerji yayan, başkalarının acılarını üzüntülerini önemsemeyen ve vicdanı sızlamayan insanlardan uzak durmaya çalışıyorum.

Ayrıca elimden geldiğince sosyal sorumluluk projelerine destek vermeye çabalıyorum.

Takipçi ve izleyici arttırmak adına bir çabamın olmadığı ‘İklim Dora’ adı ile bir Fan sayfam ve ‘İklim Dora Diyor ki’ adında bloğum bulunmakta.

Birkaç yer daha var ama zaten Google amca biliyor.

Ne kadar önemsediğimi de görüyorsun değil mi cancağızım? ツ

Sosyal medyayı elimden geldiğince kullanmaya çalışıyorum.

Çünkü günümüzde birçok insana ulaşmanın en kolay yolu bu.

Ama gördüğüm üzere çok da önemsediğimi söyleyemeyeceğim doğrusu. ツ

Her şeyden önce derdim sadece fikirlerimi, duygularımı, hislerimi, hayallerimi ve kurgularımı paylaşmak.

Bu yüzden fiziken tanınmak gibi bir isteğim yok.

Yazdıklarımla ulaşabildiğim her insan benim için bir kazanç.

Ama tabii ki herkes de benimle aynı fikirde olup, beğenmek zorunda değil.

Bu yüzden saygı çerçevesinde nazikçe eleştiren okuyucular da ayrı bir artı katar yazan kişiye diye düşünüyorum.

Oku, İzle, Yaz ve Dinle, Gör

‘Takipçi’ ve ‘izleyici’ demişken; her okuyucu aslında bir ‘izleyici’ dir de bana göre.

Okuduğunu kendine göre anlamlandırmaya çalışıp hayal kurar ve gözünün önünde canlandırırsın.

Yani aynı zamanda okuduğunuzu izlersin de.

Özellikle kitaplardan uyarlanan filmleri düşün;

Uyarlayacak olan kişi, kitabı okuyarak karakterlere, olayların geçtiği yerlere, vs. şekil verir.

Ve hayal gücüyle yorumlayarak oluşturduklarını bize hazır halde izlememiz için sunar.

Yazar da kendi hayal gücünden yola çıkıp kurgularını yaratır ve farklı dünyalar oluşturabilmen için sunar.

Sen de gözlerinle yazılanları okur, beyninle algılar ve bu sayede canlandırdığın resimleri hayal gücü monitöründen izlersin.

Oku, İzle, Yaz Ne hoş, değil mi?

Herhangi bir sanat dalı ile uğraşan kişinin, kendini geliştirmek için yapması gereken çok şey var.

Teknik çalışma bunlardan sadece birisi. Bir heykeltıraşın atölyeye kapanıp çalışması, bir piyanistin stüdyoya kapanıp çalışması gibi…

Hep denir ya; ‘İlk yapılması gereken o sanat dalındaki ustaları takip etmektir.’ diye. Benim de ilham aldığım, okumaktan keyif aldığım yazarlar tabii ki var.

Örneğin; Oğuz Atay Oğuz Atay Hakkında Birkaç Cümle, Bilge Karasu, Vüs’at O. Bener, Yusuf Atılgan, Yaşar Kemal gibi aklıma ilk gelen Türkçe ustalarını sayabilirim.

Ve ayrıca Cemil Meriç, Ayşe Kulin, Buket Uzuner’i severim.

Şu sıra okuduğum kitaplar ise; Samuel Beckett’in ‘Hiç İçin Metinler’ ve Kemal Sayar’ın ‘Yavaşla’ adlı kitapları.

Dönüşümlü olarak birkaç kitabı aynı anda okumayabiliyorum. Çok yetenekliyim çünkü. ツ

Yok ayol, niçin olacak; aynı şeye uzun süre zaman ayırmak istemiyorum.

İçim kıpır kıpır hiperaktif bir çocuk gibi; “Şunu da oku, bunu da yap!” deyip duruyor iç sesim.

Fakat her ne yapıyorsam, an’ı yaşamayı es geçmeden! Tabii… Yoksa hiçbir şeyden haz alamazsın ki akıllım?!.

Kitap Kokusu Muhteşemdir

Yazmayı ve okumayı seven, yazdıklarını aynı ve belki de ayrı frekanstaki ve boyuttaki insanlara ulaştırmak isteyen, paylaştıkça ruhu iyileşen biri olarak; kitabın kendisini okumanın ayrı bir tadı olduğunu düşünüyorum.

Sayfalarını çevirdikçe aldığın koku ve hissettiğin haz ile başka dünyalara girersin.

Ayraçla kaldığın yeri belirler ve bir an evvel günlük işlerini bitirip oraya geri dönmek istersin?!.

Bazen bir kurşun kalem alır, satırların altını çizersin aklına iyice kazınması için cümlelerin.

Bir elinde heyecanla okuduğun kitabın, bir elinde demli çayın ,kahven ya da her ne seviyorsan onun eşliğinde bir köşede, aldığın keyif gibisi yoktur.

Özellikle, mümkün olduğunca kitap okumalıyız.

Çünkü ancak okuyarak, okuduğumuzu sorgulayarak ufkumuzu veya hayal gücümüzü genişletebiliriz.

Ama herhangi bir sebepten kitap okuyamayan da var.

Ona da kendini geliştirmek için illaki bir yol bulduğu sürece çemkirmemek lazım. Film, belgesel, vs. izliyordur.

Anlatılanı can kulağıyla dinliyordur.

Ya da seslendirilen kitapları dinliyordur. Olamaz mı?

Yeni yazmaya başlayanlar İçin

Yeni Yazmaya Başlayanlar İçin
Yeni Yazmaya Başlayanlar İçin

Ama yeni yazmaya başlayanlara ya da başlayacaklara söyleyebileceğim en samimi önerim; içlerinden geldiği gibi, sadece kendileri için, sadece kendilerini aşmaya çalışarak, hayatı ıskalamadan, bir kazanç kapısı olarak görmeden ve azimle yazmalarıdır.

Ortaya senin oluşturduğun, onca zaman harcadığın, senden sonraya da kalacak olan maddi manevi emek ürünü bir eser çıkıyor.

En güzeli de bu sanırım. Adının, fikirlerinin, duygularının senden sonra bile yaşaması, yaşatılması…

Muhteşem bir duygu değil mi?

Yaz canım gönüldaşım…

Sonuçta yazılanları okuyan birileri illaki olacaktır.

Yemek kitabı da yazsan, astroloji üzerine de yazsan, anılarını da yazsan, felsefe ya da aşk romanı da yazsan illaki okuyucu bulacaksın.

Her sanat dalında olduğu gibi, edebiyatta da yenilik lazım.

Eskiye, ustalara, büyüklerimize olan tüm saygımızla ve onlardan feyz alarak ilerlemeliyiz elbet.

Ancak kendimizi de geliştirmeye çalışarak ve en önemlisi kendimiz gibi kalarak yazmaya devam etmeliyiz.

Ve bol bol okumak, izlemek, gözlemek, araştırmak, dinlemek lazım.

Sevdiğimiz sevmediğimiz, tasvip ettiğimiz etmediğimiz, tarzımız olan olmayan her yazıyı yazarı incelemeli ve hepsinden ayrı doneler elde edip, fikirler almalı ve sorgulamalıyız diye düşünüyorum.

Çünkü vizyonumuzu genişletmek, ufkumuzu açmak, ileri görüşlü olmak zorundayız.

Bu konuları irdelediğim diğer bir yazım da şu; https://kirkindansonra.net/kitap-izle-film-oku/

Belki göz atmak istersin?

İlk kitabım Yalnızlığın Muhallebi Kıvamı’nı; ‘İçten, duygu yüklü, gündelik ama hem de felsefi…’ diye özetlemiş değerli bir okuyucum.

Ben de gerçekten kitabı okurken, sanki yeni tanıştığın bir arkadaşınla sohbet ediyormuşsun da sana hayatındaki gelişmeleri anlatıyormuş gibi hisset istedim cancağızım.

Bu yüzden samimi, eğlenceli ve keyifli bir dil kullanmaya özen gösterdim.

YMK’da uzun tasvirler, ağdalı bir dil veya anlaşılmaz bir konu yok.

Yani şunu demek istiyorum; biraz modern, biraz günümüz dünyasından, hızlı, rahat okunabilen ve içimden geldiği gibi yazmak istedim.

Fakat sevmediğimden değil tabii ki.

Yoksa tasvir, romandaki en önemli teknik unsurlardan biridir.

Örneğin Gogol’un bir romanında 3 sayfa boyunca sadece bir duvarı tasvir etmesi, Dostoyevski’nin uzun karakter analizleri, Oğuz Atay’ın ‘Tutunamayanlar’da Turgut Özben ile Metin’in gittiği meyhanede, uzun uzun meyhane masasındaki mezeleri tasvir etmesi ne güzeldir.

Ancak, kitap okurken olayların hızlı gelişmemesi beni biraz sıkar.

Eskiden radyoda dinlediğimiz ‘Arkası Yarın’larda ya da şimdinin dizilerinde olduğu gibi insanların kırk saat birbiriyle bakıştığı ve günlerce bir gelişme göstermeyen olaylar zincirini sevmediğim için, oldukça hızlı ilerliyor kitapta konular.

Beynimin durmayan, sürekli ve hızlı düşünen halini yansıttım biraz da sanırım.

Karakterimiz de klasik tabirle kendi ayakları üzerinde durabilen, dobra, içinden geldiği gibi davranan, hoşuna gitmeyen şeyleri açıkça ifade edebilen, mutlu bir aileden gelen şanslı bir kadın.

Sonra Ağlarım’a dair cümleleri de instagram sayfamda bulabilirsin canım okur.

Madem ‘yazmak’ dedik. Bir deneme yazısıyla sonlandırayım satırlarımı.

İyi ki Hikayelerim Var

Oku İzle Yaz Hikaye Anlatımı
Oku İzle Yaz Hikaye Anlatımı

Neye başladıysam yarım bıraktım şu hayatta. İyi ki hikayelerim var ama. Bir onları bırakmadım hala.

Yalnız, yeni hikayeye başlayamıyorum. Yok! “Yalnız yalnız başlayamıyorum, yanımda biri olaydı keşke” manasında değil!

Yeni başlamaya çalıştığım hikayeyi bir türlü oluşturamıyorum demek istiyorum. İstiyorum da, olmuyor işte.

Aslında oluşuyor gibi de, nedense dönüp duruyorum aynı yerde.

Her kelime ayrı bir yolculuktur ya, belki de korkuyorumdur?!

Zaten hayatın da aynı yerindeyim bu aralar.

Yani; hep söylediğim tiratın aynı yerindeyim. Başlangıcı ve son’ u görememekteyim…

Oysa kitap arası kurumuş güllerdi başlangıcın işareti.

Ama sonu neydi, ne zaman bitti, bilmiyorum?!

Belki de, ruyalarıma gelmediğin günden beridir, ne bileyim?

Gözlerinle başladı, yine gözlerinde bitti herhalde.

Yağmurlu ormanlardı çektiğim yolculuk.

Sonra kayboldu.

Üstelik, bütün kayboluşların aksine, korkusuzca!

Oturduğun, gezdiğin, konuştuğun, güldüğün yerlerden toplamıştım parçaları, bir bütüne başlamak için.

Nasıldı biliyor musun? Sanki, hayali bir puzzle yapıyordum.

Pekii… Bu puzzle’ ın neresindeydim acaba? Nerden başlamalıyım?

Gözlerin ise, başka bir başlangıç.

Gözlerinle başladı her şey ve gözlerinde bitti hiçbir şey.

Uzaklara bakışın başka, bana bakışın bambaşkaydı.

Bana bakarken uzaklara da mı bakıyordun yoksa uzaklarda baktığın ben miydim?

Ne fark eder gerçi, hep uzaktık zaten.

Sadece hayali yansımamda seni kalbime yakınlaştırmıştım ben.

Bir zerre gibiydim göz bebeğinde. Bir kan pıhtısı gibi kalbinde. Oysa olmasa da olurdu ellerin ellerimde.

Ben başladım, sen bitirdin

Şimdi, uzaklarda bir yabancı ama çok aşina bir kalpsin.

Ben seninle öğrendim başlamayı. Keşke, bitirmeyi de öğretseydin.

Ama üzülme, senden sonra başlangıçlara yeni gelişmeler ve sonuçlar eklemeyi öğrendim.

Öğrenmeye başlamak, bitirmeye çalışmak ve her ikisine de alışmak zor geldi.

Evrenin ilk başlangıcındaki gibiydi her şey…

Ateş yaktı, su arındırdı, karanlık ürküttü, ışık gözümü aldı ferini söndürdü.

Güneş fırtınalarıyla savrulup, karadeliklerin soğuğunda buz kesti hayallerim.

Ah, bir kez daha gözlerini görebilseydim; olmasa da olurdu ellerin.

Uzaktı işte… Çok uzak… Milyonlarca ışık yılı kadar uzak.

Yitip Giden Hayallerim Ve Ben…

Yitip giden hayallerim ve ben…

Neye, nasıl başlayacaktım, ah bir bilsem?

Başlamak, hayal etmektir de aynı zamanda.

Ve her hayalde kendimizi görmek isteriz aslında.

O yüzden, sevdiceğimizde de kendimizi göresimiz gelir.

Fakat başlangıç, aynı zamanda bitişi de görmektir.

Belki de ben de bittiğini görmekten korkuyorumdur?!

Bu kez ben başlamıştım ama yine sen bitirdin. Ama üzülme, ben de dersimi bitirdim.

Bir hikaye yazayım dedim; başı sonu ‘sen’ ol istedim.

Ya, hikayemiz de başlamadan biterse diye, konuya bir türlü giremedim.

Kimbilir, belki de bir yerden başlayamadığım içindir gitmelerin?

Korkunun ecele faydası yok lakin.

✿⊱╮

Ölümsüz ruhlarımızın huzurla dolması temennisiyle…

Doğala özdeş aromalı, katkısız, saf, temiz, berrak zihinli, huzurlu ve sağlıklı günler dilerim güzel gönüldaş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Close
KIRKINDAN SONRA © Copyright 2020. All rights reserved.
Close
× Bize yazabilirsiniz !