Bunca tantana arasında mavi düşler görsek de biraz hayale dalsak olmaz mı?

Yaşamaya çalışıyoruz, hayatta kalmaya çalışıyoruz. Yoruluyoruz.

Hayal Kurma ve Mavi Düşler
Hayal Kurma ve Mavi Düşler

Merhabalar güzel gönüldaş…

Kırkından Sonra’ya hoş geldin.

Biraz sohbet edelim mi?

Gerçi sadece ben anlatacağım, sen dinleyeceksin (okuyacaksın) ama olsun.

Sen de bir şey demek istersen çekinme, yaz yorumunu. Ben de seni dinlerim.

Burada birlikte harika vakit geçireceğiz.

Kâh gülümseyeceğiz, kâh dertleneceğiz ama illâki kendimizden bir parça bulup, yalnız olmadığımızı göreceğiz.

Haydi başlayalım…

Bunun Bir de Öyküsü Var

Minnak bir öyküm var a dostlar…

Fakat nedir bu gürültü yahu?

Çok ses var dört bir yandan. Kafam kazan!

Ne kadar çok konuşuyorlar?!.

Nereden buluyorlar bunca konuşacak şeyi bu insanlar?!.

Sanki aylarca susma cezası almışlar da şimdi acısını çıkarıyorlar gibi.

Bu ne arkadaş?

Bi’ susun daa!.. Susun da acık kendimizi dinleyebilelim.

Başkası dinlemiyor, bari kendim kendimi dinleyeyim dedim.

Şurada bir ağız tadıyla iç sesimi dinleyemedim.

Her şeyden önce, dinleyen olsa da ben içime konuşur, içimi dinlerim hep ama… İşte…

Hava biraz serin. İlkbahar, kendini sonbahar sanıyor zannımca.

İnce bir hırkayla oturuyorum denize karşı tahta sandalyede.

Hani şu maviye boyanmış olanlardan.

Masa da maviş. Tabaklar beyaz beyaz hoş duruyor üstünde.

Mavi Düşler ve Beyaz Tabak
Mavi Düşler ve Beyaz Tabak

Salata ve mezeler de rengarenk. Renkli bir akşam ve renkli bir masa anlayacağın…

Sonuçta ben de çok renkliyimdir bilirsin.

Rengarenk kişiliğimi sevdiğini söylerdin hep, hatırlasana.

Aklımıza geleni yapardık hiçbir şeyi ve hiç kimseyi takmadan.

“Takma kafana tokadan başka bi’şey!” der güldürürdün beni.

Ama zaten takamıyorum ben öyle saçıma sıkı sıkı tokalar filan.

Takı tuka da sevmem. Elim kolum, boynum, kafam rahat olacak.

Öyle şangır şungur, cangıl cungul kalabalığı sevmem.

Evet, kalabalık sevmiyorum ben.

İnsan, eşya, düşünce, vs. kalabalığı gereksiz.

Mavi Düşler
Mavi Düşler

Her şeyin azı karar çoğu zarar. Bizbize yeterdik, ha?

Yetemedik ama o n’olacak? Boşa harcanan hebâ sözler, boşluğa bakan elâ gözler, boşa giden cefâ günler…

Bi’ susmadınız be!

Mavi Düşler Kurarken Sessizlik İster

Şurada bir saatcik kendimle başbaşa kalayım dedim, saçbaşa olacağız şimdi ha!

Hayır, bir şeyler içebilsem de kafam bulansa da, biraz mal gibi kalsam şöyle.

Öyle hissediyorum çünkü. Ama, çemiyorum ben?!.

İçkiye yazık zaten, mundar oluyor elimde.

Benim Kafam Doğuştan Güzel.

Yeni doğduğumda bile çok güzelmişim ben.

Buruş buruş, eciş bücüş ama sevimli ve güzelmişim.

Eciş Bücüş Ben
Eciş Bücüş Ben

Babam elinden düşürmüş bir gün, yalnız evde bana bakarken.

Bıngıldağı zonklatmışız yani tâ bebelikten.

Onun için herhalde ara ara zonklar kafam.

Ama güzellik bir yere kadar, kafan da güzel olmadıktan sonra.

Allah’tan kendiliğinden hallolmuş o iş.

“Bizim iş ne olacak? Bir adını koysak mı artık?” dediğimde değişen yüzünün rengini hatırlıyorum.

Buğday tenine sonbahar gelmişti aniden. Sonbahar

“Aşk bizimkinin adı bebeğim, başka bir etikete ihtiyacımız yok ki!” demiştin gülümseyerek.

Ben de kaybetmiştim yine her zaman olduğu gibi kendimi, elâ elâ bakan gözlerinin içinde.

Yanaklarımdan süzülen yaşları silerken yumuşacık ses tonunla;

“Tamam geçti” diyordun sözde teselli etmek için.

Ama bilmediğin şey; artık her şey için çok geç’ti elâlım.

Hava Soğudu

Hava inceden bi’ soğudu mu ne?

İnce hırkam da adı üstünde ‘ince’ kaldı gerçekten. Minik polar örtülerden var mıdır burada da acaba?

Polar da kullanmamak gerekiyormuş ha! Kesin bir bilgi de bulamadımdı internette ama petrolden mi, plastik atıklardan mı ne yapılıyormuş?!.

Aman ya, neyi düşünüyorum ki şu an?

Sorsam, var mıdır ki? Ay, üşendim. Bir şeycik olmaz.

Ölmem ya havadan, idare ederim.

Zaten ben hep idare ederim.

Her şeyi ve herkesi idare ederim.

Bir şeyleri idare ederken hayatımı idâme edemedim. Edemedim!

“Bakar mısınız!”

İsteyeceğim! O minnoş battaniye midir, örtü müdür, şal mıdır, neyse, isteyeceğim!

Artık ne istiyorsam söyleyeceğim. Evet! İstemediğimi de söyleyeceğim! O kadar!!!

“İstiyorum!”

– “Bir şey mi istediniz hanımefendi?”

+ “Ben mi?”

– “Evet. ‘İstiyorum’ diye bağırdınız da?”

+ “Bağırdım ha… Ben…

Evet aslında. Sesimi duyurayım diye şey ettim.

Üşüdüm de, o hani örtülerden var mı diye soracaktım.”

– “Şalımız var. Hemen getireyim ablama.”

+ “Teşekkür ederim.”

Ne zaman dışıma ne zaman içime konuşuyorum ben yahu?!.

Gürültü kafamı bulandırıyor tabii. Ah elâlım ah! Sen de bulandırdın, ne kafa ne sefâ bıraktın!

Ah, ne güzel. Şal da maviş. Salaş bir balıkçı ama servis mervis yerinde.

Çok da şeker. Şu insan kalabalığı olmasa, huzurlu da.

Huzuru kim kaybetmiş de ben bulacağım gerçi?!.

Huzursuz huzursuz huzurdan bahsetmek de acayip doğrusu.

Fakat nedir bu gürültü yahu? Çok ses var dört bir yandan. Kafam kazan!

Mavi Düşler Kurmak

Aaa…

Televizyon açık kalmış.

Ay, şu, kimin eli kimin cebinde dizilerinden değil mi bu? https://www.sinemalar.com/dizi

Yarışma programından sonra başladı demek ki?!.

Özeti kendisinden uzun, kendisi lüzumundan fazla uzun, bakışmalar çatışmalar kaş çatmalar kuyu kazmalar upuzun!

Çünkü…

Onca saat uyukladım demek ki?!.

Hangisi rüya, hangisi hayal, hangisi gerçek ki?

Yolumu kaybetmemek için ruhumu bir amaca mı bağlamam gerek ki?

Pekii… Amaçsızca dolaşan ruhum bir gün tüm hayal ettiklerini gerçekleştirmiş olarak geri döner mi ki?

Off… Kafam bi’ dünya…

Çok ses var dört bir yandan.

Ne kadar çok

konuşuyorum?!. Nereden buluyorum bunca söyleyecek şeyi kendime?

Sanki aylardır susma cezası almışım da şimdi acısını çıkarıyorum?!

Bu ne arkadaş! Bi’ sus daa!…

Başkası dinlemiyor diye kendime konuşup yine kendimi dinlemekten yoruldum. Gerçi dinleyen olsaydı da ben içime konuşur, iç sesimi dinlerdim ama… İşte…

Hava da bozdu kendini. Bozulmayan ne kaldı ki zaten şu dünyada, evrende? İnsanından havasına her şey bozuk! Of…

İnce deniz mavisi bir battaniyeyle oturuyorum balkonumdaki tahta sandalyede. Hani şu maviye boyadıklarımdan.

Masa da maviş. Tabaklarım da beyaz beyaz hoş duruyor üstünde.

Ellerimle hazırladığım salatam ve mezelerim de rengarenk.

Renkli bir masa ve renkli bir gece anlayacağın…

İşte bu da böyleydi canım okur… Şimdilik bana müsaade…

Ben bir garip İklim’im

Yersiz yurtsuz sözcüklerin, konar göçer emanetçisiyim.

Ölümsüz ruhlarımızın huzurla dolması temennisiyle…

Doğala özdeş aromalı, katkısız, saf, temiz, berrak zihinli, huzurlu ve sağlıklı günler dilerim güzel gönüldaş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Close
KIRKINDAN SONRA © Copyright 2020. All rights reserved.
Close
× Bize yazabilirsiniz !