Japon yazar Marie Kondo ‘KonMari‘ ev düzenleme sanatını geliştirmiştir.
Bakalım o zaman bu; KonMari nedir?
Merhabalar güzel gönüldaş… Kırkından Sonra‘ya hoş geldin.
Biraz sohbet edelim mi? Gerçi sadece ben anlatacağım, sen okuyacaksın ama olsun.
Sen de bir şey demek istersen çekinme, yaz yorumunu. Ben de seni dinlerim.
Burada birlikte harika vakit geçireceğiz.
Kâh gülümseyeceğiz, kâh dertleneceğiz ama illâki kendimizden bir parça bulup, yalnız olmadığımızı göreceğiz.
Haydi başlayalım…
Her konunun dönüp dolaşıp sobelediği gripli, korona’lı günlerde, hanımların en çok yaptığı şey ev temizliği, değil mi? (Ben hariç. ツ )
Ancak beylerin hakkını da asla yememek lazım.
Zira kadınlardan daha temiz ve bakımlı erkekler var.
Gerçekten varlar.
Bunun için teşekkürler…
Bu günlerin, önceden bilmeyenlere veya uygulamaya geçemeyenlere tekrar öğrettiği bir şey de; fazlalıklardan kurtulmaktır.
Fazla eşyadan, fazla kilodan, fazla alandan, fazla insandan, fazla düşünmekten, kısaca her şeyin fazlasından kurtulmaktır. https://evimicin.evidea.com
Hayat, önemsediğimiz kadar ciddi değil ya da umarsızca tükettiğimiz kadar sonsuz değil.
Bu yüzden fazlalıklardan kurtulmak bize ferah bir nefes sağlamakla kalmaz, hayatın yaşadığımız kadarını daha çekilir hale getirir.
Temizlik mi Yapsak?
Madem ki evdeyiz, ne duruyoruz helva yapsak ya?
Yok, yok, şımarmayacağım.
Temizlik yapsak ya!..
Bu konudaki önceki Ev Tipi Su Arıtma Cihazı yazımızı da okumanızı öneririz.
Düzen temizliğinden bahsediyorum tabii.
Hijyen temizliğini illaki yapıyoruz, mecburuz.
Araya kaynatayım hemen;
Virüs konusu olsun olmasın, mutlaka hijyen önemlidir.
Sen biliyorsun eminim cancağızım ama belki bilmeyen ya da önemsemeyen biri görür de belki;
“Aa… Hakkat yahu, acık daha dikkat edeyim bari! ” der, kimbilir?
Aksırırken, öksürürken kolumuzla kamufle edeceğiz ağzımızı örneğin. Hala bilmeyenler, bilse de bilmezden gelenler var şekerim.
Maskemizi, eldivenimizi işimiz bitti diye sokak ortasına atıvermeyeceğiz örneğin.
Hala yapanlar var!
Tıbbi atık muamelesi görmesi gerekiyor halbuki bunların.
Dışarıdan eve girdiğimizde elimizi, ağzımızı, burnumuzu bir güzel yıkayacağız ki; mümkünse duş alacağız.
Ki burun, en önemle dikkat edilmesi gereken bölge, unutma cancağızım.
Bir şeylere dokunuyoruz illaki her dakika.
O yüzden elimizi sürekli yüzümüze götürme alışkanlığımız varsa bir an evvel vazgeçeceğiz örneğin.
Özellikle sakal bıyık için uyarıyor beyleri doktorlar.
Kısaca, normalde yapmamız gereken tüm sağlık kurallarına uyacağız. Uymak zorundayız hasta olmak istemiyorsak.
Biz tedbirimizi alalım ki, mümkün olan en az zararla atlatabilelim bu dönemi.
Geçer, geçer, bunlar da geçer… Üzülme cancağızım…
Kendimden örnek vereyim.
Öyle ahkam kesmekle olmuyor, ben de uyguluyor olduğumu bildireyim ki; daha kayda değer olsun anlattıklarım değil mi ama?
Biz de eşimle “az, çoktur” diyenlerdeniz.
Dost dediğimiz ve görüştüğümüz kişi sayısı çok az.
Eşyamız az.
Yeni eşya, kıyafet, ayakkabı alışverişi yapmayalı yıllar oldu.
Sadece, ihtiyaçlarımızı belirliyor, elzem olanları alıyor, gereksiz gördüklerimizden de kurtuluyoruz.
Aman bir rahat, aman bir ferah, sorma gitsin canım okur.
Ya da sor, sor. Anlatırım ben ne olacak? ツ
Bu bağlamda da sana rahatlıkla; “fazlalıklardan kurtul” diyebiliyorum.
Çünkü faydasını görmüşüm, huzurunu duymuşum.
Fazlalık Ne Varsa At Gitsin
Ancak “at” derken bu, illaki çöpe atmak anlamına gelmiyor tabii ki.
Kullanılamayacak durumdakiler elbet çöpe ama işe yarayabilir olanlar da değerlendirebilecek olan yerlere gidebilir.
Semtinde, kullanmadığın giysi ya da eşyalarını koyabileceğin konteynıra benzeyen kutuları görmüşsündür.
Dilersen buralara bırakabilirsin.
Ben tercih etmiyorum.
Adı üstünde bu benim tercihim. Görerek, bilerek paylaşmayı seviyorum ben.
Veya yine semtinin belediyesini arayıp ihtiyacı olanlara, öğrencilere verilmek üzere bilgi alabilirsin.
Çevrende, semtinde, komşu mahallede yahut bir tanıdıktan duyduğun ihtiyaç sahibi kişilere verebilirsin.
Geri dönüşüm yapabilecek yerlere verebilirsin.
Eskileri alıp, yepisyeni hale getirebilecek olanlara verebilirsin.
Alternatif çok. Senin için ihtiyaç fazlası olan şeyler hediye ettiğin, bağışladığın, verdiğin insanlar için gerçekten ihtiyaç olabilir.
Paylaşarak çoğalırız çünkü, maddi manevi kasamızı çoğaltırız.
Vermiş olursun ancak sonunda farklı ve kazançlı şeyler alıp kazanan sen olursun.
Çok iken vermek marifet değildir.
Varlığın epeyce var ise bolca rahatça paylaşabilirsin elbette.
Lakin senin de çok fazla değildir ama yine de gerçekten ihtiyacın olmayan şeyleri belirlemişsindir ve yine gerçekten ihtiyacı olanlar ile paylaşırsan, ne kadar güzel olur.
Ayrıca az olanı paylaşmak da pek keyiflidir.
Bir gevreği bile yarıya bölüp, paylaşarak yemek ne kadar lezzetlidir bilirsin.
KonMari Felsefesi
Cebinde kalan son yirmi liranın beş on lirasını o an ihtiyacı olan birine verdiğinde, yüzündeki gülümsemeyi görüp mutlu olmaz mısın?
“Az veren can’dan, çok veren mal’dan verir. Az ya da çok demeyeceksin, birinin ihtiyacı varsa, gönülden olmak şartıyla vereceksin. Kıskanmayacaksın.
Ama almayı da bileceksin. Alma – verme dengesini de koruyacaksın. Alacaksın ki, sen verirken de çekinmeden alabilsin karşındakiler. Paylaşacaksın.
Tok isen aç’ın halinden anlayacaksın.
Çoğaltmayı, daha çok paylaşabilmek için isteyeceksin.
Hep bana, hep bana demeyeceksin.
Ne kadar çok verirsen, o kadar çok olursun, çoğalır, çoğaltırsın. Böylece bir’in bin olur.” derdi babaannem.
Ne güzel de demiş. Gerçekten durum bu. Dene, göreceksin.
Japon yazar Marie Kondo da, bu tarz düşünenlerden.
Ve ayrıca düzenleme sanatında da bir usta. KonMari ev düzenleme sanatını geliştirmiş demiştim ya başlarken.
KonMari, ev düzeni gibi basit bir anlam da ifade etmiyor sadece, aynı zamanda bir meditasyon yöntemi.
Çünkü hayatı yavaşlatıp düzenliyor.
Canlı cansız her şeyin bir enerjisi var ve bu enerji iyi yönetilirse ruhumuza ilaç olabilir.
“Hayatı Sadeleştirmek İçin Derle Topla Rahatla” diye dilimize çevrilen kitabında da bunlardan bahsediyor.
Kategorize ederek düzenliyoruz bu teknikle eşyalarımızı, giysilerimizi, vs.
Gerçekten de işte ya da evde düzen sağlamak için, kategorize etmek çok faydalı oluyor.
Ben de, -sevdiceklerim biraz fazla olduğunu söylüyor ama- epeyce düzen seven biri olarak bu şekilde hareket ediyorum.
Nasıl Öğrene biliriz?
Marie Kondo’nun videolarında da giyecekleri katlama şekline bakıp, öğrenebilir ve günlük hayatında uygulayabilirsin.
Ayrıca araştırdığında kitaplarına ve yaptığı programlara ulaşıp, inceleyebilirsin.
Keyifli ve huzurlu olduğunu söyleyebilirim.
Ayrıca bu teknik ve öğretide, fazla olan kitapları bile dağıtmak gerektiğini söylüyor, ki katılıyorum.
Kocaman bir kütüphanenin olması çok okuyan, çok kültürlü, çok bilgili, çok araştıran, vs. biri olduğunu göstermez illaki.
Böyle olan insanlar var elbet, hayatını kitaplara adayan.
Fakat ben normal hayatlarımızdaki, normal kıvamdaki bizlerden bahsediyorum.
Kitaplık sadece bir dekorasyon ve gösteriş malzemesi olarak kullanılıyorsa, ne anladım ben onun içindeki bir sürü kitaptan ve bilgiden?
Gerçekten okuduğumuz, idrak ettiğimiz ve arşivde saklama gereği duymayacağımız kitaplarımızı bağışlayabiliriz örneğin.
Okumak isteyen birilerine verebiliriz.
Elden ele, kalpten kalbe dolaşımını sağlayabiliriz.
Ben bazen şöyle yapıyorum; Sevdiğim ve başkalarının da okuyup keyif alabileceğini, bilgilenebileceğini düşündüğüm bir kitabın içine not yazıyorum ve dışarı çıktığımda uygun bir yerde bırakıyorum.
(Nerede olduğunu hatırlamadım şu an ama bir yerlerde bunu yapan insanlar var.)
Metroda, bankta, kafede, otobüste, takside, durakta, vs. biri bulana kadar zarar görmeyecek bir yerde bıraktığım kitapta not olarak; bulan kişinin beğendiyse alıp okuyup, onun da yine aynı notla uygun bir yere bırakmasını rica ettiğim yazıyor.
Böylece kitabı birçok kişi okuyabilmiş de oluyor.
Nasıl Yapıyorum
Ancak az biraz da kaygılanmıyor değilim; okumak için değil satmak için alıverirse herhangi bir ‘kitapsevmez‘ diye.
Ama yine de güzel düşünürsem öyle olur diyerek yapıyorum.
Yazan biri olarak, ticari kaygı ile yapılanlar hariç, gönül ile yazılmış ve bir emek harcanmış kitabın satın alınmasından yanayım.
Ancak alabilen olduğu gibi, alamayan da var.
Belki para verip alamayacak birine denk gelir, o da sevinir, kim bilir?
Bak ne diyorum güzel gönüldaşım;
Kulpu kırık fincanım var benim, sapı düşmüş tencerem
Bacağı kırık sandalyem ve yüzü yıpranmış kanepem
Tükenen kalemlerim, küçülen giysilerim
Atmaya kıyamadığım, nazar boncuklu anahtarlığım
Modası geçmiş ‘bunları nasıl giymişim ben?’ dediğim ayakkabılarım
Tüyleri çoktan dökülmüş kocaman oyuncak ayım
‘Evde giyerim’ diye sakladığım yıpranmış eşofmanım
Lazım olur deyip biriktirdiklerim kıyıp da atamadığım
Yaşanmışlıklarım var benim şakaklarımda beyazlarım
“Az daha erteleyeyim bugün daha erken, sonra ağlarım”
Dememek için;
Henüz olmamış ile ölmemişi, yüzüne bir gülmemişi
Ağız tadıyla yiyemediğin yemeği, boşa giden emeği
İşe yaramayan fikirleri, yaptığından bağımsız zikirleri
Huzursuz saatleri, lüzumsuz işleri
İçini kemirenleri, kanını emenleri
Kendi kendine güceneni, nedensiz küsenleri
Yapamadığın diyetini, kötüye kurban niyetini
Çektiğin eziyeti, uygunsuz vaziyeti
‘Şimdiki aklım olsa’ları, ‘boşa koydum keşke dolsa’ları
‘Hayat pek boktan, keşke şöyle olsa’ları
Kafandan fazlalıkları, beyninden kuruntuları
At, at, at dün’e yarına bakmadan
Çalmasın ne ömründen ne de kıymetli zamandan.
Çünkü;
Olmuş ile ölmüş’e çare yok; Geçmiş ola.
Olmadan olacağı, ölmeden öleceği dert etme; Yarın ola, hayır ola.
Geçer, geçer, bu kötü günler de geçer… Üzülme…
Ölümsüz ruhlarımızın huzurla dolması temennisiyle…
Doğala özdeş aromalı, katkısız, saf, temiz, berrak zihinli, huzurlu ve sağlıklı günler dilerim güzel gönüldaş.