
Bugün 10 Kasım.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, yalnızca bir askerî deha ya da siyaset adamı
değil, aynı zamanda bir milletin kaderini değiştiren eşsiz bir liderdi. http://Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı (ATAM)
Her şeyden önce onun 10 Kasım 1938’deki vefatı, Türk milletinin kalbinde derin bir boşluk yaratmıştır.
Ancak bıraktığı eserler, fikirler ve devrimler sayesinde sonsuz bir minnet duygusunu da beraberinde getirmiştir.

Ancak bugün, ölümünün üzerinden 87 yıl geçmiş olmasına rağmen Atatürk, hâlâ Türkiye’nin her köşesinde
saygı, özlem ve sevgiyle anılmaktadır.
10 Kasım ve Bir Milletin Küllerinden Doğuşu
1919 yılında Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, işgal altındaki bir ülkeyi bağımsızlık mücadelesi için ayağa kaldırdı.
Anadolu’nun dört bir yanında örgütlediği Kuva-yi Milliye ruhu, halkın özgürlüğe olan inancını yeniden yeşertti.
Sonuçta 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’ni ilan ederek, monarşiden demokrasiye geçişin temelini attı.
Bu, sadece bir rejim değişikliği değil, çağdaş bir toplumun doğuşuydu. İstiklal Marşı
Eğitimde Aydınlanma Hareketi
Atatürk, eğitimi bir milletin geleceği olarak görüyordu.
Bu kapsamda1928’de Latin harflerinin kabulü, okuma yazma seferberliği başlattı.
Ama kısa sürede milyonlarca insan yeni harfleri öğrenmiştir.
1933’te Üniversite Reformu ile bilimsel düşüncenin önünü açtı; yabancı uzmanlar davet edilerek
Türkiye’de modern bilim anlayışı köklendirilmiştir.
Fakat bugün bile Türkiye’nin eğitim vizyonunda Atatürk’ün izleri açıkça görülmektedir.
Kadınlara Verilen Değer: Devrim Niteliğinde Bir Adım

Her şeyden önce Atatürk, Türk kadınına sadece sosyal haklar değil, eşit yurttaşlık hakları da tanıdı.
1930’da belediye seçimlerinde, 1934’te ise genel seçimlerde kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmiştir. Kadınlar: Türk Kadınının Seçme ve Seçilme Hakkını kazanması
Bu adım, dünyanın pek çok ülkesinden önce atılmıştır. http://UNESCO – Atatürk Profili (1981 Atatürk Yılı Bildirisi)
Atatürk, “Dünya yüzünde gördüğünüz her şey kadının eseridir”
diyerek kadına verdiği değeri en güzel şekilde özetlemiştir.
10 Kasım ve Ekonomide Bağımsızlık ve Üretim Gücü
Ancak Atatürk’ün ekonomik vizyonu, dışa bağımlı bir ekonomi yerine üreten ve kendi kaynaklarıyla
kalkınan bir Türkiye üzerine kuruluydu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan Sümerbank, Etibank, Şeker Fabrikaları ve
Demir-Çelik Tesisleri, onun planlı kalkınma anlayışının ürünleriydi.
Bu yatırımlar, sadece ekonomik değil; aynı zamanda toplumsal bir özgüven inşası anlamına geliyordu.
Sanat, Dil ve Kültür: Ulusal Kimliğin İnşası
Her şeyden önce de Atatürk, bir milletin kimliğinin sadece toprakla değil, kültürle de var olabileceğini bilmekteydi.
Türk Dil Kurumu (TDK) ve Türk Tarih Kurumu (TTK) bu bilinçle kurulmuştur. Dil Bayramı
Amaç, Türk milletinin kendi köklerini tanıması ve evrensel kültürle bütünleşmesiydi.
“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir” sözü,
kültürün Atatürk için ne kadar yaşamsal olduğunu gösterir.
10 kasım ve Atatürk’ün Ardından: Milletin Bitmeyen Minneti
10 Kasım 1938’de saat 09.05’te Dolmabahçe Sarayı’nda hayata gözlerini yuman Atatürk’ün
ardından tüm Türkiye derin bir sessizliğe bürünmüştür.
Ama o sessizlik, bir veda değil; sonsuz bir saygının ifadesiydi.
Her 10 Kasım’da siren sesleriyle birlikte duran hayat, Türk milletinin ona duyduğu
minnetin, sevginin ve bağlılığın en güçlü sembolüdür. Anıtkabir ve Atatürk
Atatürk artık sadece bir insan değil, bir fikir, bir vicdan, bir çağdaşlık sembolüdür.
Atatürk’ün Mirası: Geleceğe Işık Tutan Yol
Bugün Türkiye, eğitimde, bilimde, kadın haklarında ve sanayide her ne başarıya ulaşıyorsa,
bunun temelinde Atatürk’ün açtığı yollar vardır.
Onun vizyonu, yalnız geçmişin değil, geleceğin de rehberidir. Atatürk Anıları
Atatürk’ü anlamak, sadece anmakla değil; onun fikirlerini yaşatmakla mümkündür.
Çünkü o, “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti
ilelebet payidar kalacaktır.” diyerek, kalıcılığın değil, sürekliliğin lideri olduğunu göstermiştir.
Sonuç: Atatürk, Bir Milletin Kalbinde Sonsuza Dek
Her 10 Kasım’da kalplerimize yerleşen hüzün, aslında bir şükran duygusunun yansımasıdır.
O, bir ulusu karanlıktan aydınlığa çıkaran lider olarak Türk milletinin kalbinde yaşamaya devam ediyor.
Bugün bizlere düşen görev, onun bıraktığı değerlere sahip çıkmak ve “en büyük eserim” dediği
Türkiye Cumhuriyeti’ni geleceğe taşımaktır.





